Abdullah-ı Şemdini, evlad-ı Resuldendi.
Hizmet için, kendini feda edenlerdendi.
Evliya-yı kiramdan, devrinin bir tekidir.
Halid-i BaÄŸdadi’den feyz alan bir velidir.
Osman-ı Zinnureyn’in o güzel ahlakını,
Hatırlatan bir huya sahipti o da aynı.
Hakkari-Åžemdinli’de tevellüd eden bu zat,
Binsekizyüz onüç’te, Nehri’de etti vefat.
GençliÄŸinde, Irak'ta, Süleymaniye diye,
Medresede başladı ilim tahsil etmeye.
Aynı medresedeydi Mevlana Halid dahi,
Hem arkadaÅŸ idiler bu iki büyük dahi.
Zahiri ilimleri okurken bir taraftan,
Bir kâmil-i mükemmil ararlardı bir yandan.
Yani kendilerini, manen yetiÅŸtirecek,
Kalblerine, ilahi feyiz ve nur verecek,
Bir mürÅŸid-i kâmili ararlardı ki her gün,
Gidip de diz çöksünler önünde o büyüÄŸün.
Öyle ararlardı ki o rehberi ihlasla,
Yanıyordu kalbleri, bu aşk ve iştiyakla.
Ve hatta dediler ki bir gün birbirlerine:
(Bulursak, ikimiz de ortağız feyzlerine.
Hangimiz daha önce bulursak böyle bir zat,
Hemen haber verecek diÄŸerine o saat.)
Manevi iÅŸaretle bir gün Mevlana Halid,
Hindistan’a gitmeye karar verdiÄŸi vakit,
Seyyid Abdullah dahi istedi ki haliyle,
O da gitsin beraber, Halid-i BaÄŸdadi'yle.
O ise arz etti ki: (Ben gideyim de yalnız,
Getirdiğim feyzlere, ikimiz de ortağız.)
Nihayet Hindistan’da, Abdullah Dehlevi’yle,
GörüÅŸüp, ÅŸereflendi o zatın feyzleriyle.
O kaynaktan aldığı ne varsa ilim, edep,
BaÄŸdat’ta, taliplerin kalblerine saçtı hep.
Seyyid Abdullah dahi, geldi ziyaretine.
Daha ilk görüÅŸmede, hayran kaldı haline.
Eski arkadaÅŸlığı artık düÅŸünmeyerek,
Devam etti sohbete önünde diz çökerek.
O temiz asaleti ve yüksek istidadı,
Sayesinde, kalbine pek fazla feyiz aktı.
Birinci talebesi olarak en nihayet,
Halid-i BaÄŸdadi’den aldı mutlak icazet.
Büyük bir veli olan Abdullah-ı Åžemdini,
Åžeref, vakar ve heybet sahibi bir kiÅŸiydi.
Her türlü kemalatı toplamıştı kendinde.
Bütün güzel huyların, hazinesiydi hem de.
Sohbeti, hasta olan ruhlara gıda idi.
Bakışları, kararmış kalblere şifa idi.
Ondaydı evliyalık yolunun her esrarı.
Saadet kapısının, o idi anahtarı.
Hocasının emriyle, Nehri kasabasına,
Giderek, feyiz saçtı oranın insanına.
Vefatına kadar da, orada bulunarak,
Taliplerin kalbini eyledi saf ve berrak.
Nehri kasabasında bulunur kabri dahi.
Yayılır kabrinden de, yine feyz-i ilahi.
Onu vesile edip, her kim ki dua etse,
Hürmetine, kavuÅŸur muradı her ne ise.
Maddi veya manevi derdi olan her kiÅŸi,
Kabrinde dua etse, hallolur her bir iÅŸi.
|