Ziya Bey var idi ki onun sevdiklerinden,
Pek çok istifadesi olmuÅŸtu kendisinden.
Öyle çok severdi ki o bu zatı ihlasla,
Biraz üzülmesine dayanamazdı asla.
Bunu, üstadı dahi gayet iyi bilerek,
Üzüntülü ÅŸeyleri duyurmazdı ona pek.
Tembih buyururdu ki o zaman ehibbaya:
(Duyurmayın bu ÅŸeyi, sakın Ziya AÄŸa’ya.)
Bilseydi üstadının çünkü üzüldüÄŸünü
O da, teessüründen mahvolurdu o günü.
Maddi durumu dahi olduÄŸundan müsait,
İhsanda bulunurdu üstadına çok vakit.
O Allah adamına pek çok ihsan ve ikram,
Yapıp, teveccühünü kazanmıştı onun tam.
Türlü vesilelerle sevindirirdi onu.
Ahiret sermayesi bilirdi zira bunu.
Abdülhakim Efendi, onun ihsanlarına,
Öyle çok memnun olur, sevinirdi ki buna,
Mübarek ellerini duaya kaldırarak,
Åžöyle niyaz ederdi Rabbine yalvararak:
Derdi ki: (Hazinende ne varsa ya ilahi!
İhsan et tamamını Ziya kuluna dahi.)
İşte o, bu velinin kavuşup himmetine,
Yükseldi tasavvufun yüksek derecesine.
Halk içinde Hak ile bulunurdu ki her an,
Onun büyüklüÄŸüne, bu idi büyük niÅŸan.
Abdülhakim Efendi, onu çok seviyordu.
Ona, gayriden fazla ilgi gösteriyordu.
Mesela sohbetlerde, arabi kitaplardan,
Okutup, izahını yapıyordu ardından.
Kitabı, Ziya Bey’e okuturdu ekseri.
Bunu merak ederdi bazı talebeleri.
Bir gün, bir tanesinin geldi ki hatırına:
Ne için kitapları okutuyor hep ona?
Halbuki çok deÄŸildir onun lisan bilgisi,
Benden fazla deÄŸildir arabi, farisisi.
Zira ben, medresede okumuÅŸ olduÄŸumdan,
Arabi malumatım ileridir çok ondan.
Buna raÄŸmen sebep ve hikmeti ne ki acep,
Bana okutmuyor da, ona okutuyor hep?
O kiÅŸinin kalbine gelince bu düÅŸünce,
O büyük evliyayı rüyada gördü gece.
Baktı, Ziya Bey dahi otururdu yanında.
Hem de âlim sarığı vardı onun başında.
Sohbet ediyorlardı pek samimi ve yakın.
Çekindi, gidemedi yanlarına onların.
Abdülhakim Efendi, bu kimseye bakarak,
Buyurdu ki: (Ey filan, bu fikirleri bırak!
Yanlış ve zararlıdır bu ÅŸekilde düÅŸünmek.
Zira biz, na-ehil'e vermeyiz boÅŸa emek.)
Uyanıp, piÅŸman oldu öyle düÅŸündüÄŸüne.
İnandı Ziya Bey’in manen üstünlüÄŸüne.
Bir defa da Ziya Bey, rüyada üstadını,
Görüp, öptü mübarek elinin ayasını.
Sabahleyin uyandı ve gitti huzuruna.
Elini öpmek için, yaklaşınca yanına,
Elinin ayasını uzatarak o veli,
Buyurdu: (Öp ÅŸimdi de, gece öptüÄŸün gibi.)
|