Abdülvehhab Åžarani buyurur: (Bir yaz günü,
Ziyarete gitmiÅŸtim, bir İslam büyüÄŸünü.
Girince selam verdim, o aldı selamımı.
Sonra yüzüme bakıp, sual etti adımı.
(Abdülvehhab) deyince, dedi ki: (Senelerdir,
Seni görmek isterdim, geç otur, iÅŸte sedir.)
Sonra tutup elimi, sıktı ki öyle benim,
Sanki bir mengeneye sıkıştı o an elim.
Dedim ki: (Çok büyük bir kuvvete sahipsiniz.
Halbuki bana göre, yaÅŸlısınız hayli siz.)
Dedi ki: (Bak evladım, elimdeki bu kuvvet,
Tâ gençliÄŸimden beri aynıdır, itimat et.
Zira hep helal lokma kazanıp, onu yedim.
O helal lokmalardan, hasıl oldu kuvvetim.
Yüzkırküç yaşındayım hem dahi ÅŸu anda ben.
Hiçbir gün ayrılmadım, helal lokma yemekten.
Lakin bugün, maalesef kötü olmuÅŸ insanlar.
Helal-haram demeden, yiyorlar ne bulsalar.
İnsanlar arasından, kalkmış sevgi, muhabbet.
Çirkin olan haramlar, olmuÅŸ moda ve âdet.
Belalar karşısında, yok tevekkül ve sabır.
Dine karşı insanlar, olmuÅŸlar kör ve sağır.
Allah’ın takdirine, yok tevekkül ve rıza.
Dünyalık sebeplerle, ederler kavga, niza.
Ey oÄŸlum, kötülerin hali böyle velhasıl.
Şimdi, iyi insanı anlatayım ben asıl.
O, okuyup öÄŸrenir, önce ilmihalini.
Sonra da, buna göre düzeltir her halini.
EÄŸer günah iÅŸlerse, üzülür, kalbi yanar.
O, çıkmaz hatırından, tâ ölünceye kadar.
İyi iş yapsa dahi, kusurlu, noksan bulur.
Hatta onu unutup, hiç hatırlamaz olur.
Gece gündüz, kendini, hep çeker ki hesaba,
DüÅŸmesin ahirette Cehenneme, azaba.
Dünya düÅŸüncesini, söküp atar içinden.
Kurtulmaya çalışır, Cehennem ateÅŸinden.
Gönlünden, tam olarak atar uzun emeli.
Zira iyi bilir ki, çok yakındır eceli.
Kötü bilmez kimseyi, asla yapmaz su-i zan.
Bunun çirkinliÄŸini, bilmiyor çoÄŸu insan.
Halbuki bir Müslüman, çok nafile ibadet,
Yaparak, ömür boyu eylese buna gayret,
Bunlardan kazandığı o sevapları, yine,
Mesela terazinin koysalar bir gözüne,
Öbürüne de, bir tek (su-i zan) seyyiesi,
Konulsa, ağır gelir bu günahın kefesi.
Çünkü kul hakkı olup, vebali çok büyüktür.
Ahirete kalırsa, tahammülü zor yüktür.
|