Ahmet Mekki Efendi, fazilet sahibiydi.
Sözleri, herkes için pek çok faideliydi.
Sülale-i Resulden, âlim ve veli bir zat.
Kadıköy müftüsüyken eyledi Hakk’a vuslat.
Zahiri ilimlerin tahsil edip hepsini,
Hem tasavvuf yolunda ıslah etti nefsini.
Böyle ilim sahibi, nadir idi devrinde.
Fetva ehli kiÅŸiydi, söz sahibiydi dinde
Buna raÄŸmen, aÄŸyardan setrederdi kendini.
Fakat yakın olanlar, bilirdi kıymetini.
Şaşılacak tevazu, son derece bir edep,
Onu, yabancıların gözünden gizlerdi hep.
Hep ilim öÄŸretmekle olurdu alakadar.
Ehemmiyet vermezdi dünyaya zerre kadar.
Kadıköy’de müftülük yaptığı sıralarda,
Bu fakir, kendisini tanıdım o yıllarda.
Takriben kırk yıl önce fakültede okurken,
Gariptim, gelirim de yok idi hiçbir yerden.
İşittim ki: Müftülük arıyormuÅŸ bir katip.
Sevinip, koÅŸtum hemen, o iÅŸe oldum talip.
Derhal kabul olundu benim o müracaatım.
O iÅŸe baÅŸlayınca çok deÄŸiÅŸti hayatım.
Zira az bulunurdu böyle İslam âlimi.
Ona bakıp, düzelttim, bir çok bozuk halimi.
İşte o büyük insan, o sahib-i asalet,
Talebe okutmaktan alırdı büyük lezzet.
Din görevlilerine ÅŸefkatli davranırdı.
Hal ve hatırlarını sorup gönül alırdı.
Maddi durumlarıyla olurdu alakadar.
Hatta yardım ederdi, elden geldiği kadar.
Niceleri vardı ki, garip din görevlisi,
Ondan, maddi manevi iyilik gördü hepsi.
Bu yüzden onlar onu, bir müftüden ziyade,
Åžefkatli baba gibi bilirlerdi o yerde.
Mesela bir müezzin vardı ki, fakirdi pek.
Arz eyledi: (Askere gidiyorum) diyerek.
Buyurdu ki: (Evladım, peki git, güle güle.
Gidince, adresini yaz bana mektup ile.)
Gitti ve asker oldu, bir ay geçti aradan.
Çağırdı bir gün onu, odasına kumandan.
Dedi ki: (İstanbul’da, var mı bir tanıdığın?
Sana para göndermiÅŸ, git de al onu yarın.)
Çocuk, ÅŸaÅŸkın bir halde dedi ki kumandana:
(Benim hiç kimsem yok ki, para göndersin bana.)
Sonradan öÄŸrendi ki, o parayı alırken,
(Mekki Efendi) imiÅŸ, ona para gönderen.
|