Osmanlı padişahı bulunan Sultan Ahmet,
Åžöyle bir rüya görüp, meraklandı begayet.
Bir küffâr kralıyla tutuÅŸmuÅŸ güreÅŸiyor.
Lakin sırtı üzeri, kendi yere düÅŸüyor.
Sabah uyandığında, düÅŸtü bir sıkıntıya.
Zira zahir manada, korkunç idi bu rüya.
Hemen mektup gönderdi hazret-i Hüdayi’ye,
(GördüÄŸüm bu rüyanın tabiri nedir?) diye.
Haberci, bu mektubu cebine koydu hemen.
Geldi bu evliyanın evine gecikmeden.
Üsküdar yakasında bulunan o dergaha,
Varıp da, kapısını çalmadan henüz daha,
Hanegahın kapısı açıldı tam o saat.
Elinde bir zarf ile, çıktı o mübarek zat.
Sultanın mektubunu alarak o kişiden,
Cevabi mektubunu verdi ona peÅŸinden.
Buyurdu: (Bu mektubu arz et kendisine ki,
GönderdiÄŸi mektuba cevaptır içindeki.)
O, ÅŸaÅŸkınlık içinde o mektubu alarak,
Avdet etti saraya, gayet meraklanarak.
Süratle gelir gelmez Sultanın huzuruna,
Aldığı o mektubu, çıkarıp verdi ona.
PadiÅŸah, heyecanla okudu o nameyi.
Åžöyle tabir etmiÅŸti rüyayı büyük veli:
(İnsanın vücudunda, elbette cenâb-ı Hak,
Sırtını yaratmıştır en kuvvetli olarak.
Cansız mahluklarda da, yine bu vaziyette,
Toprak yaratılmıştır en ziyade kuvvette.
Åževketli PadiÅŸahın gördükleri bu rüya,
İle, bu iki kuvvet, gelmiştir bir araya.
Bu da, rüya ilminde kuvvete iÅŸarettir.
Yani Padişahımız galip gelir demektir.)
PadiÅŸah, bu tabiri okuyup pek beÄŸendi.
(GördüÄŸümüz rüyanın tabiri budur) dedi.
Hemen emir verdi ki: (Hazret-i Hüdayi’ye,
Tarafımdan bin altın götürülsün hediye.)
Hazret-i Hüdayi'nin zevcesi de tam o an,
Evde yakınıyordu ona, el darlığından.
Diyordu: (Ay efendi, çocuÄŸumuz olacak.
Bir bez parçası bile yok yavruyu saracak.)
O bunları söylerken, çalındı kapıları.
Saraydan biri gelip, arz etti altınları.
Aziz Mahmud Hüdayi, bin altını alarak,
Getirip, hanımının önüne bırakarak,
Buyurdu ki: (Ey hatun, iÅŸte sana dünyalık.
Sultanımız göndermiÅŸ, üzülme gayri artık.)
|