Bir gün Sultan Ahmet Han, gitmiÅŸti Üsküdar’a.
Gördü bu veli zatı, gezinirken bir ara.
Kendisi at üstünde, o ise yaya idi.
Görünce, edebinden süratle yere indi.
Yaklaşıp arz etti ki: (Ey kıymetli üstadım!
Lütfedip binerseniz, emrinizdedir atım.)
Baktı, cihan sultanı bunu arzuluyordu.
Durdu ve bir hususu hatırlar gibi oldu.
Bindirdi hocasını, Sultan, kendi atına.
Kendi, yaya olarak düÅŸtü onun ardına.
Sonra o mübarek zat, bir yere gelip durdu.
PadiÅŸaha dönerek, ona ÅŸöyle buyurdu:
(Sultanım, bu teklifi yapınca az önce siz,
Bir şeyi hatırlayıp, kabul ettik bunu biz.
Üstadım, bir gün bana, sevgi ile bakarak,
Mübarek kollarını ileri uzatarak,
Bana, can-ü gönülden bir dua eylemiÅŸti.
Sultanlar rikabında yürüsünler demiÅŸti.
Sırf hocamın o sözü yerine gelsin diye,
Rıza göstermiÅŸ idim atınıza binmeye.)
Sonra inip, Sultanı bindirdi ata tekrar.
Kendi, yaya olarak yürüdü eve kadar.
Osmanlı padişahı, birinci Sultan Ahmet,
Bir cami yaptırmaya eyledi bir gün niyet.
Caminin temeline, o zaman ilk kazmayı,
Sultanın arzusuyla, vurdu Mahmud Hüdayi.
Ve bir Cuma gününde, tamamlandı nihayet.
Sultan, açılış için herkesi etti davet.
Okutmak gayesiyle hem Cuma hutbesini,
Çağırdı birisiyle, Hakkın bu velisini.
Lakin o, otururdu Üsküdar mevkiinde.
Karşıya geçmek için, kıyıya geldiÄŸinde,
Gördü ki, fırtınadan denizde çok dalga var.
Cesaret edemedi gitmeye kayıkçılar.
Kendisi bir kayığa binerek bu büyük zat,
Sarayburnu’na kadar, geldi sakin ve rahat.
Dalgalar, adam boyu ard arda geliyordu.
Velakin o kayığa bir zarar vermiyordu.
Onun bindiÄŸi kayık, Allah’ın izni ile,
Dalgalardan bir zarar görmedi zerre bile.
Kayığın etrafını çevreleyen bir alan,
Hikmet-i ilahiyle oluyordu süt liman.
Gelin gibi süzülüp, vardı Sarayburnu'na.
O gün bunu duyanlar, çok hayret etti buna.
Üsküdar-Sarayburnu arasına, bu yüzden,
(Hüdayi yolu) diye, ad verildi o günden.
|