Bir gün, Davud-i Tai, sabah çıktı evinden.
Ve Cafer-i Sadık’ın yanına geldi hemen.
Dedi: (Resulullahın torunusun sen bizzat.
Kalbim çok katılaÅŸtı, eyle bana nasihat.)
Buyurdu ki: (Ey Davud, sen zahidsin hakiki.
Benim nasihatıma ihtiyacın var mı ki?)
Dedi: (Evet, Resulün torunusun sen ÅŸu an.
Ve zerre taşıyorsun, Onun asil kanından.
Bu yüzden var elbette herkese üstünlüÄŸün.
Senin nasihatına muhtaçtır herkes bugün.)
Ona, Cafer-i Sadık buyurdu: (Doğru, ama,
Dedem, kıyamet günü yapışır da yakama,
Derse ki: Sen torunum olursun da ey evlat!
Niçin benim dinime etmedin mütabaat?
Nesebin, kurtulmaya faydası olmaz yarın.
Farzı yapmakla olur, kurtuluşu kulların.
Haramdan sakınmak da, çok mühimdir ey oÄŸlum!
Diye buyurmasından fazlaca korkuyorum.)
Davud bunu duyunca, başladı ağlamaya.
Dedi ki: (Ya ilahi, gücüm yok anlamaya,
Onun, böyle bir korku sarmış iken içini,
Davud kim oluyor ki, beÄŸensin bir iÅŸini?)
O, çekildiÄŸi halde uzlet ve inzivaya,
Yine ÅŸanı ÅŸöhreti yayılmıştı dünyaya.
Devrin âlimlerinden gelip sordu ahali.
Dediler ki: (Davud'un nedir ki acep hali?
Meşhur olup, ismi hep dillerde dolaşıyor.
Hatta nereye gitsek, halk onu konuÅŸuyor.
Halbuki insanlardan kaçıyor kendisi hep.
Aksine, herkes onu seviyor, neden acep?)
Âlimler dediler ki: (Bu, böyledir her zaman.
Kim Allah'a dönerse, sever onu her insan.
Kullardan yüz çevirip, kim dönerse Rabbine,
Öyle ÅŸeref bulur ki, akıl ermez haline.)
O, bir gece, evinin, düz damına çıkarak,
DüÅŸünüp, aÄŸlamaya baÅŸladı hıçkırarak.
Tefekkür etmiÅŸ idi, bakarak gök yüzüne.
Bayılıp düÅŸtü sonra, komÅŸu damın üstüne.
Adam, hırsız zannedip bacaya çıktı hemen.
Onu görüp, sordu ki: (Sen mi düÅŸtün teminden?)
Buyurdu ki: (Tefekkür ediyordum Rabbimi.
DüÅŸündüm daha sonra, mahÅŸerdeki halimi.
Dehşete kapılarak, bayılmışım o anda.
Daha sonra kendimi, buluverdim bu damda.)
Bir gün, bazı dostları dediler: (Zaifsiniz.
Size, yağlı bir yemek getirsek, yer misiniz?)
(Evet, yerim) deyince, getirdiler önüne.
Lakin biraz düÅŸünüp, yemedi ondan yine.
Dedi: (Var filan evde, yetim ve kimsesizler.
Bunu siz götürün de, asıl onlar yesinler.)
|