Kumlar altın olunca, Valide Sultan hemen,
Emir'in talebine (Peki) dedi gönülden.
Kalbi gayet müsterih ve rahattı oldukça.
Ve hemen o günlerde hazırlattı bir bohça.
Koydu içerisine, hediye mendil, gömlek.
Gönderdi damadına birisine vererek.
Bohça geldiÄŸi zaman, Emir de o arada,
Mangalını yakmış ve otururdu odada.
Sohbet ediyorlardı talebesiyle o an.
Girdi o vazifeli içeri tam o zaman.
Bohçayı arz ederek, izinle girdi söze.
Dedi: (Valide Sultan gönderdi bunu size.)
Emir Sultan, bohçayı aldı kabul ederek.
Yer gösterdi gelene, teÅŸekkür eyleyerek.
Sonra bir mendil alıp o bohçanın içinden,
(Köz) koydu arasına, mangalın ateÅŸinden.
Sonra da, uçlarını kapatıp onun yine,
Verdi tebessüm ile o kimsenin eline.
Dedi: (Selam söyleyin valideye dönüÅŸte.
Biz fakir derviÅŸten de hediye budur iÅŸte.)
O, ÅŸaÅŸkınlık içinde mendili aldı, ama,
DüÅŸündü: Ne acayip, ne garip bir muamma.
Çıkıp yolda giderken, merak ederdi ki hep:
O közler, bu mendili yakmıyor, neden acep?
Böyle, saraya kadar zor tuttu kendisini.
Gelip, Emir Sultan’ın verdi hediyesini.
Sarayda, merak ile açılınca o mendil,
Gördü ki, içindeki hiç ateÅŸ ve köz deÄŸil.
Gözleri kamaÅŸtıran bir (elmas) parçası var.
Bunu, saray halkı da görüp dona kaldılar.
ÖÄŸrenince memurdan sonra da hakikati,
Dediler ki: (Bu onun, büyük bir kerameti.)
Lakin Bayezid dahi vakıf oldu bu işe.
Dedi: (Veriliyormuş kızımız bir dervişe!)
Üzülüp, bir paÅŸanın emrine kırk sipahi,
Verip, emreyledi ki: (Git Bursa’ya sen dahi.
Kızım Hindu Sultan’la, o derviÅŸin, acilen,
Başlarını keserek, al getir bana hemen!)
Geldi Süleyman PaÅŸa, Bursa’ya bu iÅŸ için.
Lakin Valide Sultan vermedi buna izin.
Onlar dinlemeyerek saldırdılar saraya.
Dediler: (Bu, emirdir, siz girmeyin araya.)
Lakin Emir Sultan’a yaklaÅŸmıştı ki onlar,
Birden bire gaibden fırladı bir çok oklar.
Kırk adet sipahiye, ok atıldı kırk adet.
Hepsi, cansız olarak yere düÅŸtü nihayet.
Allah’ın yardımıyla Hindu ve Emir Sultan,
O gün halas oldular onların hücumundan.
|