Tirmizi hazretleri, büyük ilim ehliydi.
Tasavvufta yükselmiÅŸ, marifet sahibiydi.
Şefkatli davranırdı, kızmazdı insanlara.
Sabrederdi onlardan gelen sıkıntılara.
Bir gün yeni ve temiz elbise giyerekten,
Cuma namazı için, erkence çıktı evden.
Bir kadın da vardı ki o mahallede yine,
İnanmazdı maalesef onun büyüklüÄŸüne.
Arkasından konuşur, yapardı gıybetini.
Bilmezdi büyüklerin kadir ve kıymetini.
Pencereden gördü ki, geliyor bu tarafa.
Bir kötülük yapmayı tasarladı bu defa.
Çamaşır yıkamıştı az önce de o zaten.
Kirli, necis sularla dolmuÅŸtu hem de leÄŸen.
BirikmiÅŸ pis suları, bildi büyük bir fırsat.
Tam kapının önünden geçerken o büyük zat,
Devirdi o leğeni, başından aşağıya.
Çünkü yoktu kadında bir zerre edep, hayâ.
Islandı pis sularla vücudunun her yeri.
Ve kirlendi tamamen temiz elbiseleri.
Başını kaldırıp da, bakmadı (bu kim?) diye.
Evine gitmek için, döndü hemen geriye.
Ona yaptılarsa da bu haksız hakareti,
Yine de kendisinde buldu o kabahati.
O, kendi kendisine düÅŸündü ÅŸöyle hatta:
Demek ki, iÅŸlemiÅŸim ben bir günah ve hata.
EÄŸer ben etmeseydim Rabbime günah, isyan,
O da, bu hakareti yapmazdı bana şu an.
O halde, ben kendimi düzelteyim diyerek,
Tövbe istiÄŸfar etti, göz yaÅŸları dökerek.
Dediler ki: (O kadın, yaptı da bunu size,
Niçin hiç kızmadınız siz de o edepsize?)
Buyurdu: (O kadından olmadı bu iş hasıl.
Bana bu muamele, Rabbimden geldi asıl.
Çünkü insan, bir alet, bir vasıtadır ancak.
İyi, kötü herÅŸeyi yaratır cenâb-ı Hak.
EÄŸer dilemeseydi bu iÅŸi Hak teâlâ,
Gelmezdi bana elbet bu hakaret ve bela.
O, hatırlatmayıp da, vermeseydi güç, kuvvet,
Yapamazdı o dahi, bana böyle hakaret.
Zahirde, bana bunu yaptıysa da o kişi,
Hakikatte Allah’tır yaptıran her bir iÅŸi.
Kulun karşılaÅŸtığı iyi, kötü her fiil,
Allah’tan gelir elbet, katiyen kuldan deÄŸil.
Madem ki Allah'tandır kula her bir musibet,
İnsanlara kızmaya, o halde var mı hacet?
Çünkü biz, Rabbimizin çok aciz kullarıyız.
Ondan, tatlı ve acı ne gelirse razıyız.
Gelse de Ondan bize, bir bela ve musibet,
Onu nimet biliriz, böyledir kulluk elbet.)
|