Bir kimse anlatır ki: Biz, Hasan-ı Basri’yle,
Mekke'ye gidiyorduk, hac yapmak gayesiyle.
Bir çölde ilerlerken, susamıştık begayet.
Bir kuyunun başına vasıl olduk nihayet.
Gerçi su vardı ama, imkan yoktu almaya.
Çünkü hiç yanımızda, yok idi ip ve kova.
Biz, Hasan-ı Basri’ye durumu eyledik arz.
Buyurdu: (Üzülmeyin, bekleyin ÅŸimdi biraz.
Ben namaza durayım, suyunuzu için siz.)
Sonra durdu namaza, merak ettik bunu biz.
Baktık ki, su yükseldi kuyu aÄŸzına kadar.
Kana kana su içip, koyulduk yola tekrar.
Az daha yol gidince, acıktık bu sefer de.
Baktık, Hasan-ı Basri bir hurma buldu yerde.
Hepimiz, o hurmadan yiyip doyduk tek be tek.
Ve artık acıkmadık, Mekke'ye gidene dek.
Ömer bin Abdülaziz, halife iken bizzat,
Bu zata mektup yazıp, istedi bir nasihat.
Bu istek üzerine, Hasan-ı Basri dahi,
Buyurdu ki: (Sen dahi öleceksin vallahi.
Zulme, haksızlıklara mani ol, verme fırsat.
Zira senin vazifen, evvela budur bizzat.
Sen, kendi evladına nasıl davranıyorsan,
Aynen tab'ana dahi, öyle davran her zaman.
Sen, Allah'ın emrine eyle ki tam itaat,
Tab'an da, etsin senin emrine mutabaat.
Ey emirel müminin, ölürsün bugün yarın.
O gün olmaz faydası, sana yakınlarının.
Çok iyi hazırlan ki, ölüm ve sonrasına,
O gün, baÅŸkalarının, faydası olmaz sana.
Ve senin, kabir diye, makamın var ki bir de,
Bu ömürden daha çok kalırsın o kabirde.
Bu dünya imtihandır, ölümle erer sona.
Hazırlan fırsat varken ölümden sonrasına.
Hükümdar olduÄŸuna bakma sen ÅŸimdi bugün.
Ölüp, o dar kabire girdiÄŸin günü düÅŸün.
Bütün yaptıklarından, verirsin bir bir hesap.
EÄŸer zulüm yapmışsan, hak olur sana azap.
Bu dünya, ahirete ulaÅŸan bir köprüdür.
Takva sahiplerini Cennetlere götürür.
Senden öncekilerden ibret al ki bu günde,
Hiç piÅŸman olmayasın, sen dahi öldüÄŸünde.
Ya Ömer, bu dünyaya kaptırırsan kalbini,
Unutursun kabir ve mahÅŸerdeki halini.
Birazcık gaflet ile, hemen kayar ayağın.
Büyük bir piÅŸmanlığa düÅŸersin sonra yarın.
Bugün, ahiret için topla ki çokça azık,
Yarın ecel yakalar, yapmadan bir hazırlık.)
|