Bir gün İbrahim Edhem, camilerden birine,
Girerek, uzun müddet taat etti Rabbine.
Gece dahi, orada kalmayı etti meram.
Bir direk arkasında, taate etti devam.
Lakin gece, caminin kapısı açılarak,
Bir zat girdi içeri, etrafa nur saçarak.
Arkasından kırk kiÅŸi daha girdi içeri.
Nur gibi parlıyordu, onların da yüzleri.
Bu zatlara dönerek, o nur yüzlü ihtiyar,
Dedi ki: (Aramızda, bir yabancı kişi var.
O, kırk gündür namazdan alamıyor hiç lezzet.
Diyor ki: Niçin geldi acaba bana bu dert?)
Onun bu sözlerini iÅŸitince İbrahim,
DüÅŸündü ki: Kırk gündür böyledir benim halim.
DireÄŸin arkasından çıkarak aÅŸikâre,
Dedi: (Benim o kiÅŸi, nedir buna bir çare?)
Buyurdu ki: (Basra'da, hurma aldın bir zaman.
Yere düÅŸtü bir teki o ÅŸahsın hurmasından.
Sen, kendinin zannedip, alıp attın sepete.
O hurmayı yer yemez, düÅŸtün bu musibete.)
O bunu öÄŸrenince, düÅŸtü bir üzüntüye.
Ben, o zatın hakkını nasıl öderim diye.
Basra'ya varmak için, daÄŸlar tepeler aÅŸtı.
Hurmacıyı bularak, onunla helallaştı.
Helal lokma yemeye, çok dikkat ediyordu.
(Helal yemek, bu dinin esasıdır) diyordu.
Dediler: (Bir genç var ki, hep ediyor ibadet.
Bir garip hali var ki, görenler eder hayret.)
Vardı onun evine, üç gün kaldı misafir.
Gördü ki, hakikaten hali çok acayiptir.
Uyumadan ibadet, büyük bir aÅŸk ve gayret.
Bir de baktı, kendinde, bunlardan yok işaret.
DüÅŸündü ki: Bu haller, halis mi bunda acep?
Yoksa, bunlar şeytanın aldatması mıdır hep?
YediÄŸi lokmalara, dikkat etti bu sefer.
Gördü ki, yedikleri, helal deÄŸilmiÅŸ meÄŸer.
Anladı o hallerin şeytani olduğunu.
Sonra, kendi evine çağırdı hemen onu.
Helal lokmalarından yedirince o gence,
O acayip hallerin, hepsi gitti hemence.
Bitti o eski aşkı, kalmadı o gayreti.
O genç sual etti ki: (Nedir bunun hikmeti?)
Buyurdu ki: (Değildi lokmaların helalden.
Helal lokma yiyince, kurtuldun o hallerden.)
Buyurdu: (Kâmil insan, gönül verir Rabbine.
Kıymet vermez dünyanın malına, mevkiine.
Ona göre, dünyanın bir kıymeti yoktur hiç.
Hepsi onun olsa da, asla duymaz bir sevinç.
Ve o, bütün dünyayı kaybetse yine eÄŸer,
Kalbine, zerre kadar gelmez hüzün ve keder.)
|