Mevlana, tahsil için Konya’dan bir gün yine,
Åžam’a gidiyordu ki, uÄŸradı Nusaybin’e.
Hıristiyan papazlar, bir yere gelmişlerdi.
Acayip istidraçlar halka gösterirlerdi.
GösteriÅŸ yapmak için hazret-i Mevlana’ya,
Bir oÄŸlan çocuÄŸunu, uçurdular havaya.
Celaleddin-i Rumi bir dua etti o an.
Havada kala kalıp, düÅŸmedi yere oÄŸlan.
Feryat ediyordu ki korkusundan o çocuk:
(DüÅŸüp de öleceÄŸim, indirin beni çabuk!)
Çok uÄŸraÅŸtılarsa da papazların bir çoÄŸu,
Hiç indiremediler havadan o çocuÄŸu.
Oğlan bağırırdı ki: (Sizin yanınızdaki,
O zatın duasıyla işbu hal oldu vaki.
Ancak onun duası, kurtarır beni bundan.
Yoksa, helak olurum yere düÅŸüp buradan.)
Papazlar, bilmecburi ona gelip bu kere,
Dediler: (Dua et de, o çocuk düÅŸsün yere.)
Buyurdu ki: (Hiçbir ÅŸey kurtarmaz o çocuÄŸu.
Kelime-i şehadet kurtarır yalnız onu.)
OÄŸlan bunu duyunca, sevinip bu habere,
Kelime-i ÅŸehadet söyleyip indi yere.
Papazlar bunu görüp, hayrette kaldı hepsi.
Ve insafa gelerek iman etti cümlesi.
Hazret-i Mevlana’ya, önce hocalık yapan,
Esseyyid Burhaneddin vefat ettiÄŸi zaman,
O devirde en büyük kelam âlimlerinden,
Sadreddin Konevi’nin dersine geldi hemen.
KavuÅŸup onun yüksek teveccüh ve feyzine,
Yükseldi tasavvufun yüksek derecesine.
Sadreddin-i Konevi, rüyada kendi bizzat,
Gördü ki, teÅŸrif etmiÅŸ orya Fahr-i kâinat.
Ve hatta yanlarında, Eshabı da vardı hem.
Sofada otururdu onlarla Fahr-i âlem.
O sırada, Mevlana Celaleddin Rumi de,
İçeriye girerek, oturdu az beride.
Ona, Fahr-i kâinat ederek çok iltifat,
Çağırıp, yanlarına oturttu onu bizzat.
Ve sonra buyurdu ki hazret-i Ebu Bekre:
(Bununla öÄŸünürüm diÄŸer Peygamberlere.)
Sadreddin-i Konevi uyanınca o sabah,
Dedi: (Bana, bir ÅŸeyi bildirdi Resulullah.
DiÄŸer talebelerin içinde, Mevlana'nın,
Daha yüksek olduÄŸu bildirildi bi hakkın.)
DiÄŸer talebeye de anlattı ki rüyayı.
Böyle yüksek bilsinler onlar da Mevlana’yı.
|