Hazret-i Mevlana’nın yaklaşınca son anı,
Sardı sevenlerini, bir firak heyecanı.
Dediler ki: (Efendim, ederseniz siz vefat,
Kime tâbi olalım, belli mi ÅŸimdi o zat?)
Buyurdu: (Hüsameddin Çelebi vekilimdir.
Ona tâbi olun ki, eli, benim elimdir.)
(Cenaze namazını kim kıldırsın?) dediler.
buyurdu: (Sadreddin-i Konevi eda eder.)
O sırada hafif bir zelzele oldu birden.
İnsanlar, bir telaşa kapıldılar aniden.
Mevlana buyurdu ki: (Korkmayın, ÅŸimdi geçer.
Yerin karnı acıktı, yağlı bir lokma ister.)
Hüsameddin Çelebi anlatır: (Üstadımız,
Vefat edeceÄŸi gün, ben vardım orda yalnız.
İkimizden başkası yok iken yanımızda,
Birden, bir delikanlı belirdi aramızda.
Mevlana, yatağından doğrulup kalktı derhal.
Ayakta, hürmet ile etti onu istikbal.
Sonra da buyurdu ki: (Kaldırın döÅŸeÄŸimi.)
(Peki efendim) deyip, çabuk tuttum elimi.
Lakin anlayamadım hikmetini bu işin.
Hastayken, yatağını kaldırttı, acep niçin?
Yanımızda beliren o yiğidin yanına,
Yaklaşıp, merak ile bu işi sordum ona.
Dedim: (Siz kimsiniz ki, üstadım hazretleri,
Hasta iken, ayakta karşıladı sizleri?)
Dedi: (Ben Azrail’im, geldim ki Mevlana'ya,
Onu davet edeyim Allahü teâlâya.)
O sırada üstadım buyurdu ki: (Ne devlet!
Hak teâlâ, kendine ediyor beni davet.
Artık göç zamanıdır, vakit tamam olmuÅŸtur.
Ey Azrail çabuk ol, beni Ona kavuÅŸtur.)
BeÅŸ Cemaziyel-ahir, Pazar idi günlerden.
Müezzin, ikindiyi okurken minareden,
Kelime-i ÅŸehadet söyleyip o büyük zat,
Bu dünyadan ayrılıp, eyledi Hakk'a vuslat.
İmam İhtiyarüddin adında bir sevdiÄŸi,
Vardı ki, o gasletti bu şerefli veliyi.
O, ÅŸöyle anlatır ki: (Büyük üstadımızın,
Mübarek bedenini gasl ederken, ansızın,
Kalbime, öyle bir hal oldu ki bu firaktan,
Alamadım bir türlü kendimi aÄŸlamaktan.
O ara, kulağıma ses gelirdi gaibten.
Diyordu: (O, Allah’a kavuÅŸtu ebediyen.
O aşık, maşukuna vasıl oldu nihayet.
Bunda, mahzun olacak hiçbir ÅŸey yoktur elbet.
Salih müminler için, bayramdır iÅŸte bu gün.
Bundan sonra onlara, yoktur korku ve hüzün.)
|