O gün Osman Bedreddin tutulunca tipiye,
Bir atlı gelip onu, bindirmişti terkiye.
Kurtardı böylelikle onu bu sıkıntıdan.
Ve şerbet ikram etti, meşin su kırbasından.
Erzak torbasını da uzatıp ona keza,
Dedi: (Ye bundan dahi, nasibinde ne varsa.)
Hafız Osman Bedreddin, alarak o torbayı,
Alıp yedi içinden, tek bir adet hurmayı.
Hazret-i Hızır idi, ona ikram eden zat.
Onun bu kanaatkâr halini görüp bizzat,
Sırtını okşayarak, dedi ki: (Ey Bedreddin!
Nasibin açık olup, bereket dolsun evin.
Kanaatkâr misafir gelsin senin yanına.
Haydi, uÄŸurlar olsun, selam de üstadına.)
Baktı, köye gelmiÅŸler, sıçrayıp indi attan.
Hazret-i Hızır dahi gaib oldu ortadan.
O anda üstadı da, onu düÅŸünüyordu.
Tipiden halas için, hep dua ediyordu.
Aniden karşısında onu gelmiÅŸ görünce,
Çok sevinip, Allah’a ÅŸükreyledi bir nice.
Gerçi o biliyordu olan bu hadiseyi.
Yine de anlattırıp, dedi: (Gizle bu şeyi.)
İltifatlar ederek buyurdu ki ona hem:
(Burada tamam oldu benim sana vazifem.
Allahü teâlâya olsun ki hamd ve sena,
Bende olan herşeyi, aktardım, verdim sana.
Bundan daha ileri yükselirsin sen, fakat,
Bu iÅŸi yapmak için, yoktur bende liyakat.
Bir kâmil-i mükemmil lazım ki ÅŸimdi sana,
Yükseltsin tasavvufta seni yolun sonuna.
Böyle yüksek bir zatı arayıp bulmaya bak.
Hak teâlâ bu iÅŸte, kılsın seni muvaffak.)
Hafız Osman Bedreddin, ayrılıp ondan dahi,
Bir mürÅŸit aramaya baÅŸladı bizatihi.
İçli gözyaÅŸlarıyla aÄŸlıyordu ruz-ü ÅŸeb.
Ona kavuÅŸmak için, dua ediyordu hep.
Annesi, bu halinden endiÅŸeleniyordu.
Acaba aklına mı halel geldi diyordu.
Bunu, beyine dahi açtı bir gün nihayet.
Dedi: (Onun haline üzülüyorum gayet.)
O dedi: (Üzülecek bir ÅŸey yok, etme merak.
O, Allah yolundadır, sen kendi derdine bak.
OÄŸlumuz, Allah için ve Resulullah için,
Onların aÅŸkı ile aÄŸlıyor için için.
O, bir Allah adamı arıyor yana yana.
Ki, onun himmetiyle kavuÅŸsun Allah’ına.
Böyle bir evladımız var diye iftihar et.
O, tam doÄŸru yoldadır, üzülme, çok dua et.)
|