Palu’daki Mahmud-u Samini hazretleri,
Hep Osman Bedreddin’den bahsederdi ekseri.
ÇocukluÄŸundan beri, halini, safha safha,
İsmini söylemeden anlatırdı çok defa.
Ve onun gelmesini, dört gözle bekliyordu.
Hatta son zamanlarda, (Çabuk gelse) diyordu.
Kendi talebeleri merak ederdi ki hep:
Hocamızın övdüÄŸü bu kiÅŸi kimdir acep?
Osman Bedreddin ise, bilmezdi onu önce.
Erzurum’da idi ki, rüya gördü bir gece.
Tanımadığı bir zat, dedi ki: (Hafız, kurban!
Yollarını bekliyor gözlerim nice zaman.
Bir manevi emanet vardır ki şimdi bende,
Onu teslim etmeyi isterim bu günlerde.
Gel ki, bu emaneti sana tevdi edeyim.
Zira bu yük altında, pek azaldı kuvvetim.
Bu kadar saklanmaya, naz etmeye ne sebep?
Yeter artık, gel bana, gözlerim yollarda hep.)
Ertesi gece dahi, gördü yine bir rüya.
Geldiler bu sefer de, dört mübarek evliya.
Bunlar, Ali Sebti’yle Hayyat-ı Vehbi idi.
Ve Mevlana Halid’le, Bahaddin Buhari’ydi.
Ona buyurdular ki: (Seni çağıran o zat,
Mahmud-u Samini’dir, Palu’dadır ÅŸu saat.
Onun bu davetine icabet eyleyesin.
Zira o velidedir vilayet nurun senin.)
Bu manevi iÅŸaret üzerine, ihlasla,
Palu’ya müteveccih, o sabah çıktı yola.
O esnada Mahmud-u Samini hazretleri,
Etrafına toplayıp cümle talebeleri,
Dedi ki: (BeklediÄŸim o kimse, tam ÅŸu zaman,
Buraya gelmek için, ayrıldı Erzurum’dan.
Çıkalım hep beraber, onu karşılamaya.
Zira onu görmeye, kalmadı sabrım daha.)
Bütün talebesiyle birlikte o veli zat,
Çıktı karşılamaya kendisi onu bizzat.
Birazdan gördü onun gelmekte olduÄŸunu,
Yaklaşıp, muhabbetle bağrına bastı onu.
Lakin Osman Bedreddin onu ilk gördüÄŸünde,
Mahmud-u Samini’nin çapak vardı gözünde.
Zira aÄŸrı olurdu gözünde onun bazan.
Bundan hasıl olurdu o çapak çoÄŸu zaman.
Bir de tütün içerdi Samini hazretleri,
Dikkatini çekmiÅŸti onun bu hasletleri.
Bu sebepten, bir türlü teslim olamıyordu.
Ve ondan, tasavvufu almak istemiyordu.
Onun büyüklüÄŸüne inanıyordu, fakat,
Bundan sebep, kalbine gelmedi tam kanaat.
|