Rabia-i Adviyye, mübarek bir hanım zat.
Seksen yaşında iken, Kudüs’te etti vefat.
Babası İsmail ki, fakir idi bir nice.
Kendisinin üç kızı var idi bundan önce.
Bu dahi kız olunca, oldu dört kız evladı.
Dördüncü manasına, (Rabia) kondu adı.
Rabia-i Adviyye, dünyaya geldiÄŸinde,
Saracak bir bez bile yok idi evlerinde.
Annesi mahzun olup, rica etti beÄŸinden:
(Git biraz kandil yağı al komşunun birinden.)
Lakin o, yıllar yılı şunu bilirdi ki hep:
Allah'tan gayrisinden, edilmez bir ÅŸey talep.
Hanımı üzmenin de, İslam’da yoktu yeri.
KomÅŸunun kapısına el sürüp döndü geri.
Dedi: (Kapı kapalı, geri geldim almadan.)
Hanım bunu duyunca, çok aÄŸladı o zaman.
O da çok üzülmüÅŸtü, uyudu o arada.
Hazret-i Peygamberi görüverdi rüyada.
Peygamber efendimiz buyurdu: (Ey İsmail!
Üzülme, zira bunlar üzülecek ÅŸey deÄŸil.
Bu kızın, çok yüksek bir makama erecektir.
Ve yetmiÅŸ bin kiÅŸiye, ÅŸefaat edecektir.
Bu sabah uyanınca, gidiver valinize.
De ki: Resulullahın selamları var size.
Dedi ki: O, her gece, okurdu yüz salevat.
Halbuki geçen gece, unuttu bunu fakat.
Keffareti olarak, sana gelen kimseye,
Kendi helal malından, yüz altın ver hediye.)
O sabah uyanınca, valiye koştu hemen.
BuyurduÄŸu sözleri, nakletti ona aynen.
Resulün selamını iÅŸitince o vali,
Sevinç ve sürurundan, bambaÅŸka oldu hali.
Zira Peygamberimiz selam gönderiyordu.
(Ya Rabbi bu ne nimet, ne saadet) diyordu.
Bir daha duymak için Resulün selamını,
Dedi ki: (Duyamadım, tekrar et kelamını.)
Resulün selamını tekrar etti valiye.
Lakin o, doymuyordu bu sözü dinlemeye.
Dedi ki: (Ey kardeşim, az duyuyor kulağım.
O sözünü, bir daha de ki, iyi duyayım.)
Söyletti yedi defa Resulün selamını.
Her bir selamı için, ayırdı (yüz altın)ı.
(Yediyüz altın) oldu, verdi onun eline.
Tazim ve hürmet ile uÄŸurladı evine.
Biraz büyümüÅŸtü ki Rabia hazretleri,
Vefat etti peÅŸpeÅŸe annesiyle pederi.
Artık o kimsesizdi, ortada yalnız kalıp,
Hizmetçi yaptı onu, bir zalim yakalayıp.
Gaibden denildi ki: (Kendini üzme sakın.
Çok yüksek olacaktır Cennetteki makamın.)
|