Ahmed-i Bedevi’nin en yüksek talebesi,
(Abdül’al) doÄŸduÄŸunda, kundakladı annesi.
Sonra da, bir iÅŸ için alıp gitti bir baÄŸa.
Kundağı yere koyup, baÅŸladı çalışmaÄŸa.
O sırada bir boğa, o yere geldi birden.
Annesinin haberi olmadı geldiğinden.
Boynuzlu koca boğa, dolaşırken o bağı,
Takıldı boynuzuna bebeğin kundak bağı.
Çocuk, boynuz ucunda kalmıştı asılarak.
Annesi bunu görüp, bayıldı çok korkarak.
Köy halkı haber alıp, hep geldiler oraya.
Lakin mümkün deÄŸildi yaklaÅŸmak o boÄŸaya.
Zira o, etrafında görünce çok insanı,
Daha çok hırçınlaşıp, koÅŸardı dört bir yanı.
Korkudan kesilmişken insanların soluğu,
Gaibden bir el gelip, alıverdi çocuÄŸu.
Yıllar geçti aradan, büyüdü bu Abdül’al.
Ahmed-i Bedevi’yi gördü ve oldu meyyal.
ÇoÄŸaldı günden güne, bu veliye sevgisi.
Nihayet oldu onun, en üstün talebesi.
Artık ayrılmıyordu Ahmed-i Bedevi’den.
Ve uzak kalıyordu uzun müddet evinden.
Lakin buna, annesi hayli üzülüyordu.
Zira o, evladını artık göremiyordu.
Sitem eder olmuÅŸtu Seyyid hazretlerine.
Lakin belli etmezdi bunu kendilerine.
Kalben bunu anlayıp, Seyyid Ahmed Bedevi,
O kadına, biriyle gönderdi ÅŸu haberi:
(Vakta ki bu evladı, boğanın boynuzundan,
Kurtulunca, ne kadar sevinmiÅŸti o bundan.
O gün onu oradan, biz uzanıp almıştık.
Allah’ın izni ile, ölümden kurtarmıştık.
Åžimdi de isteriz ki, kurtulsun ahirette.
Ne için üzülüyor, sevinmeli elbette.)
Kadın bunu duyunca, anladı hakikati.
Ahmed-i Bedevi’ye çoÄŸaldı muhabbeti.
Seyyid Ahmed Bedevi ederdi çok nasihat.
Sözü tesir ederdi, dinleyene o saat.
Buyurdu ki: (Bir kulun takvası yoksa eğer,
Hak teâlâ o kula, bir zerre vermez deÄŸer.
Ve yine bir insanın, din ilmi yoksa şayet,
Hak teâlâ indinde, bulamaz yine raÄŸbet.
İlmi olanın dahi, yok ise eğer hilmi,
Fayda vermez ona hiç, edindiÄŸi o ilmi.
Mahlukata merhamet etmezse biri ÅŸayet,
Allahü teâlâ da, ona etmez merhamet.
Halis mümin odur ki, kaçınır her günahtan.
Kimseyi incitmeyip, çekinir kalb kırmaktan.)
|