Seyyid Ahmed Rıfai, çok korkardı Allah'tan.
Åžiddetle kaçınırdı her günah ve haramdan.
Büyük bir veli olup, evlad-ı Resuldür hem.
Onun irÅŸadı ile, nurlandı cümle âlem.
TeÅŸrif etmemiÅŸti ki dünyaya henüz bu zat,
Dayısı, rüyasında Resulü gördü bizzat.
Peygamber efendimiz, buyurdu ki: (Ey Mensur!
Yakında, hemşirenin bil ki bir oğlu olur.
Adını Ahmed koyup, iyi yetiştiriniz.
Zira o, Hak katında olacaktır pek aziz.)
Nihayet kırk gün sonra, teÅŸrif etti dünyaya.
Onunla yol buldular herkes Hak teâlâya.
Buna raÄŸmen, pek fazla korkuyordu Allah’tan.
GözyaÅŸları, yüzünde iz yaptı aÄŸlamaktan.
Namaza durduğunda, benzi sararırdı hep.
Allah’tan, pek ziyade korkardı bundan sebep.
Öyle gün olurdu ki, bu korkuyla o hatta,
GüneÅŸte buz misali, eriyordu adeta.
Orta boylu, nur yüzlü ve buÄŸday benizliydi.
Alnı açık ve geniÅŸ, hep güler yüzlü idi.
Vaazında, hasta kalbler, geçerdi harekete.
Kötü yolda olanlar, gelirdi hidayete.
O vaaza başlayınca, uzaktakiler dahi,
İşitirdi rahatça, yakındakiler gibi.
İnsanlar, evlerinin üzerine çıkarak,
Dinlerlerdi vaazını, olsalar da çok ırak.
O, yavaÅŸ konuÅŸsa da, alçaltsa da sesini,
Aynen iÅŸitirlerdi, her bir kelimesini.
Hatta az işitenler, sağır olanlar bile,
İşitip, anlarlardı, onun kerametiyle.
Çok mütevazı olup, yolda kime rastlasa,
Önce selam verirdi, küçük çocuk da olsa.
İhtiyara, hastaya, ederdi çok merhamet.
Böylelere yardımı, bilirdi büyük nimet.
Derdi ki: (Hizmet eden, hizmet görür muhakkak.
Merhamet gösterene, acır hem cenâb-ı Hak.)
Resulullahın aÅŸkı, onu öyle ihata,
Etmişti ki, bu aşkla yanıyordu adeta.
Bir sene hacca gidip, haccı ifa eyledi.
Sonra, kalbi yanarak Medine’ye yöneldi.
Ravda-i mübarekin, diz çökerek önüne,
Åžu ÅŸiiri söylemek uygun geldi gönlüne:
(Uzaktım, toprağını öpmek için efendim.
Kendim gelemesem de, ruhumu gönderirdim.
Åžimdi, ziyaretinle ÅŸereflendim ey Habib!
O mübarek elini, ver de öpsün bu garip.)
O, böyle söyleyince, kabr-i ÅŸeriflerinden,
Mübarek nurlu eli görünüverdi birden.
Fırlayıp, son derece tazim ve hürmet ile,
Öptü Resulullahın elini muhabbetle.
|