Seyyid Ebül Vefa’nın bir talebesi vardı.
Bu kiÅŸi, üstadına sık sık ÅŸunu sorardı:
(Talebenin hocaya, hocanın talebeye,
Karşı vazifeleri, acaba nedir?) diye.
O da buyururdu ki: (Evladım, sen bu şeyi,
Yaşamak suretiyle anlarsın daha iyi.)
İşte bu, bir iÅŸ için girmiÅŸti ki huzura,
Buyurdu ki: (Evladım, sen hemen git Mısır’a.
Bir kimse, benim için bin dinar etmiÅŸ nezir.
Gidip o bin dinarı, ondan al, bana getir.)
Hocasının emrine, hemen (Peki) diyerek,
Çıktı yola, hiçbir ÅŸey sual eylemeyerek.
Mısır’a varır varmaz, gördü onu birisi.
Dedi: (Ebül Vefa’yı, tanır mısın ey kiÅŸi?)
(Üstadımdır) deyince, dedi ki: (Bak kardeÅŸim,
Benim, halledilecek var idi zor bir iÅŸim.
Seyyid Ebül Vefa’nın himmetiyle nihayet,
Halloldu o meselem, kolayca hem de gayet.
Bin dinar nezr etmiÅŸtim Ebül Vefa ismine.
Lütfen al, bunu götür, teslim et kendisine.)
Bin dinarı alarak, geriye döner iken,
Bir yerde, gayet güzel bir kadın gördü birden.
Ve baktı uzun uzun, aldanarak nefsine.
Kadın, haber gönderdi biriyle kendisine.
Dedi: (Bana kavuÅŸmak isterse eÄŸer nefsin,
Cebine, bin dinarı koyup da gelmelisin.)
Geceleyin ikisi, buluÅŸtular nihayet.
Yemeklerini yiyip, ederlerken muhabbet,
O sırada gaibten, (bir el) peydah oldu ve,
İkisi de, korkudan bayılıp düÅŸtü yere.
Vakta ki kendisine gelir gelmez o hemen,
Hızla çıktı dışarı, hiçbir ÅŸey söylemeden.
Kadın da, arkasından koşturup etti sual.
Dedi ki: (GördüÄŸümüz ne idi, nedir bu hal?)
(O, hocamın eliydi) diyerek o kadına,
Gidip, hemen katıldı köyünün kervanına.
Kadın da, terk ederek cümle mal-ü mülkünü,
Gelip, aynı kervanla, o da gitti o günü.
Ebül Vefa, onlara, birisiyle bir haber,
Gönderdi ki: (Gelsinler her ikisi beraber.)
Onlar, korku içinde, içeriye girince,
Buyurdu ki: (Evladım, yaklaş bana iyice.
Hani sen, zaman zaman bana bir şey sorardın.
İşte bu seyahatte, ona bir cevap aldın.)
Kadın da, o mübarek evliyayı görerek,
Çok saliha bir hatun oldu tövbe ederek.
Onların bu halini, görünce Ebül Vefa,
Nikahlarını kıyıp, evlendirdi bu defa.
|