Enes bin Malik hazretleri “radıyallahü anh” anlatıyor:
Bir gün, Uhud dağına çıkmıştı Efendimiz aleyhisselam.
Yanlarında Ebu Bekir, Osman ve Ali de “radıyallahü teâlâ anhüm” vardı.
Dağ sallanmaya başladı birden.
Efendimiz aleyhisselam seslendiler:
- Sakin ol ya Uhud! Üzerinde bir Peygamber, bir Sıddık, iki de Åžehid var!
Sallanma durdu.
Hem de anında.
DaÄŸ konuÅŸuyor
Efendimiz aleyhisselam müÅŸriklerin ÅŸerrinden halas için Sebir dağına çıkmışlardı ki, bir nida iÅŸitti:
- Ey Allah’ın Resulü!
Etrafına bakındı.
Kimsecikler yoktu ortalıkta.
Ses bizzat daÄŸdan geliyordu:
- Ya Muhammed! Üzerimden in! Daha emin bir yere git!
Efendimiz aleyhisselam sordular:
- Neden?
- Burada müÅŸrikler sana zarar verirlerse, Rabbim beni azarlar.
Bu gelen, O idi
Yine Efendimiz aleyhisselam oniki yaÅŸlarında iken, Ebu Talip’le sefere çıkmışlardı.
Busra denen yerde konakladılar.
Burada, Bahira adında bir rahip vardı.
Semavi kitaplardan ahir zaman Peygamberinin alametlerini ve bir gün buradan geçeceÄŸini öÄŸrenmiÅŸ, teÅŸrifini bekliyordu.
Çok kervanlar görmüÅŸse de, hiçbirinde bu alametleri görememiÅŸti.
Nihayet bir gün ufukta bir kervan göründü.
Evet, bu, beklediği kervandı.
Çünkü alametler vardı.
Bir “bulut”, kervanı takip ediyordu.
Sonra taÅŸlar, kervandaki birine selam veriyor, aÄŸaçlar, Ona doÄŸru eÄŸiliyordu.
Evet, bu O idi.
Ahir zaman Nebisi, Âlemlerin rahmeti geliyordu.
“sallallahü aleyhi ve sellem”.
|