Elli altmış yaÅŸlarında bir Müslüman, bir gün çeÅŸme başında abdest alıyordu.
O ara, hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin “radıyallahü teâlâ anhüma”, bu ihtiyarın abdest alışını görüp çok üzüldüler.
Çünkü adab ve erkaniyle almıyordu abdestini.
Ona, bunun doÄŸrusunu bildirmek istediler.
Ama nasıl?
Kendileri henüz çocuktu.
Direkt söyleseler, uygun olmazdı.
İhtiyar abdestini bitirince edeble yaklaştılar yanına:
- Selamün aleyküm amca.
- Aleyküm selam çocuklar.
Hazret-i Hasan baÅŸladı söze:
- Amca, sizden bir ricamız var.
- Buyur evladım.
- Biz iki kardeÅŸ bahse girdik.
- Bahse mi girdiniz?
- Evet amca. İkimiz de, “Ben daha doÄŸru abdest alıyorum” diye iddia ediyoruz.
- Evet?
- Siz yaÅŸlı ve tecrübelisiniz. İyi bilirsiniz. Bu konuda bize hakem olur musunuz?
- E olur tabii. Neden olmasın.
- TeÅŸekkür ederiz. Åžimdi biz birer abdest alalım. Kararı siz verin. Bakalım hangimiz bahsi kazanacak?
- Peki, haydi bakalım.
Önce hazret-i Hasan, farzına, sünnetine ve bütün edeblerine riayet ederek mükemmel bir abdest aldı.
Ve döndü kardeÅŸine:
- Haydi Hüseyin, sıra sende.
Hazret-i Hüseyin de Euzü Besmele çekip, mükemmel bir abdest aldı.
Yaşlı adam onları dikkatle takip etmiş, işin hakikatine vakıf olmuştu.
Hazret-i Hüseyin abdestini bitirince döndü yaÅŸlı adama:
- Amca, hangimiz kazandık?
Adam çok duygulanmıştı:
- İkiniz de kazandınız. Ben kaybettim.
Anlamamış gibi göründüler.
- Ne!... nasıl yani?
- İkiniz de çok doÄŸru ve pek mükemmel abdest aldınız. Ve abdest almayı bana da öÄŸrettiniz. Size çok teÅŸekkür ederim.
- Estagfirullah amca.
- Evet evet. Ben, bu yaşıma kadar hep noksan abdest almışım. Bütün edeblerine riayet etmemiÅŸim. Åžimdi sizden öÄŸrendim.
Ve açtı ellerini, dua etti:
- Allah sizden razı olsun.
|