Irak’ta yetiÅŸen Velilerden Ebu Yakub Nehrecuri hazretleri "rahmetullahi aleyh", bir gün o yerin valisiyle birlikte bir kır gezintisine çıkmıştı.
Derken bir dere kenarında oturdular.
O sırada bir kişi geldi oraya.
Elinde bir tepsi et yemeği vardı.
Valiye yaklaşıp;
- Sayın valim, bu eti sizin için kızarttım. Buyurun, afiyetle yiyin, diye arzetti.
Vali kabul edip teÅŸekkür etti adama.
Zaten de acıkmışlardı.
Oturdular yemeÄŸe.
Vali, “Besmele” çekip etten bir parça kopardı.
Tam aÄŸzına götürüyordu ki, mübarek zat;
- Durun! Yemeyin onu! buyurdu.
Vali şaşırmıştı:
- Neden? Niçin yemeyecekmiÅŸim?
- Bu et zehirli vali bey. Size suikast için zehirlemiÅŸler.
Vali;
- Peki hocam, dedi.
Ve el çekti o yemekten.
O esnada bir köpek peydah oldu oracıkta.
Eti önüne attılar.
Hayvancağız yedi ama az sonra başladı kıvranmaya.
Sonra da öldü zavallı.
Yanlış yapıyorsun
Bir gün de gencin biri bu zata gelip;
- Efendim, ben her ÅŸeyi kendime dert ediyorum, diye arzetti.
Cevaben;
- Her ÅŸeyi mi dert ediyorsun? diye sordu mübarek zat.
- Evet hocam, her ÅŸeyi dert ediyorum.
- Yanlış yapıyorsun evladım. Dert, ahiret derdidir. Dünyayı deÄŸil, ahireti dert et kendine. “Ahiret derdi” olanın, “dünya derdi” olmaz evladım, buyurdu.
Ve ekledi:
- Dünyanın bütün sıkıntıları bir araya gelse, ahiret derdi yanında “hiç” kalır.
Ne kadar çalışalım?
Bir gün de bazı sevdikleri;
- Efendim, dünya için ne kadar çalışalım, ahiret için ne kadar? Diye sordular bu zata.
Cevaben;
- Dünyada ne kadar kalacaksınız? Diye sordu mübarek.
- En fazla yüz sene efendim, dediler.
- Ya ahirette?
- Sonsuz kalacağız hocam.
Buyurdu ki:
- Öyleyse dünyaya, dünyada kalacağınız kadar, ahirete de orada kalacağınız kadar çalışınız.
|