Evliyanın büyüklerinden Ebu Bekir Kettani "rahmetullahi aleyh" hazretlerinin sevenlerinden biri, kalbini kırmıştı bu zatın. Af da dilemedi üstelik.
Ancak o günden itibaren kaybetti her ÅŸeyini.
EdindiÄŸi ilim, hikmet, feyz ve bereket, silinip gitti kalbinden.
Aşk ve şevk kalmadı.
Gayesiz, maksatsız, bomboÅŸ bir insan olup çıktı.
Ama yine de anlamadı bu hale neden düÅŸtüÄŸünü.
Tâ ki bir rüya görene kadar.
O rüyada, bir hazine önünde buldu kendisini.
Her yan altın ve gümüÅŸlerle doluydu.
Üstelik kendisine aitti bütün bunlar.
Ancak baskısız, sikkesiz ve damgasızdı.
“Bu altınlar geçmez. Götürüp damgalattırayım da, geçer akçe olsunlar” diye düÅŸündü.
Bu düÅŸünce ile çıktı hazineden.
O esnada bir “Darphane” gördü ilerde.
Yürüdü oraya doÄŸru.
Fakat o da ne?
Yaklaşınca, Kettani hazretlerinin “Dergah”ı olduÄŸunu gördü o binanın.
GirdiÄŸinde bu zatı gördü içerde.
Elinde mühür, damgasız altınları damgalıyordu mübarek.
ÅžaÅŸkın ve hayretler içinde uyandı uykudan.
Anlamıştı hatasını.
KoÅŸtu hemen huzuruna.
Özür dileyecekti kendisinden.
Ancak o, iltifatla karşıladı kendisini.
- HoÅŸ geldiniz kardeÅŸim, buyurdu.
Adam eziklik içindeydi:
- HoÅŸ bulduk efendim.
- Söyleyin bakalım. Damgasız altın geçer mi piyasada?
- Geçmez efendim.
- İsterse bir hazine dolusu olsun, bir işe yararlar mı?
- Yaramazlar efendim.
- Geçer akçe olması için ne yapmak lazım?
- Yetkili bir mercinin damgalaması lazım hocam.
Adamcağız, “Allah dostları”nı üzerek bir yere varılamayacağını çok iyi anlamıştı.
Ellerine yapışıp özür diledi.
Ve o anda kavuÅŸtu kaybettiÄŸi derecelere.
KomÅŸusu aç iken…
Bir gün de sohbetinde;
- KardeÅŸlerim, İslam’da, “Ben” yoktur, buyurdu.
Sordular:
- Ya ne vardır efendim?
- Önce “Sen” vardır.
- Sonra efendim?
- Sonra yine “Sen” vardır. Yani kendimizi deÄŸil, hep karşımızdakini düÅŸüneceÄŸiz. Sevgili Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”; “KomÅŸusu aç iken tok yatan, bizden deÄŸildir” buyuruyor.
|