Büyük İslam alimi ve ÅŸanı yüksek bir Veli.
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri "kuddise sirruh".
Derslerinde imanı anlatırdı ekseri.
Sohbetlerinde sık sık:
- Allah, bir kula iman vermiÅŸse, ona her ÅŸeyi vermiÅŸtir. EÄŸer iman vermemiÅŸse, hiçbir ÅŸey vermemiÅŸtir, derdi.
Bir gün de;
- Ey cemaat! Muvaffak olmanın sırrı, günah iÅŸlememektir. Çünkü günah iÅŸleyene Allah yardım etmez, buyurdu.
Ve şu menkıbeyi anlattı:
Bir gün hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, ordu tertib eder.
Cihada sevk eder.
Ordu komutanı Sad bin Ebi Vakkas’tır “radıyallahü teâlâ anh”.
Ancak düÅŸman çok güçlüdür.
Bunun için, kazanmak güçtür.
Halife, bir mektup yazar, gönderir komutana:
Mektupta;
- Ya Sad! DüÅŸmandan korkma. Allah’tan kork. Askerin arasında günah iÅŸleyen varsa, at onu ordudan. Yoksa sana imdad-ı ilahi eriÅŸmez, buyurur.
Suçlu benim
Bir gün de;
Bizzat hazret-i Ömer, bir kaleyi muhasara eder.
Ama kale düÅŸmez.
Uğraşırlar, didinirler.
Yine düÅŸüremezler.
Sonunda hazret-i Ömer gadaba gelir.
Toplar askerini huzuruna.
- Ey gaziler! Der. Bu kale, çoktan düÅŸmeliydi. DüÅŸmediÄŸine göre, aramızda muhakkak bir günah iÅŸleyen var. Her kim ise, vazgeçsin o günahtan!
Gaziler çok üzülür.
Hatta ağlaşırlar.
Herbiri kendinde arar bu hatayı.
Nihayet erlerden biri öne çıkar ve;
- Suçlu benim! der.
Sorar halife:
- Ne günah iÅŸledin?
- Bu gece teheccüde kalkmıştım. Karanlıkta misvakımı bulamadım. Misvaksız aldığım abdestle namaz kıldım. Lütfen affedin.
Hazret-i Ömer;
- Peki evladım! der. Tövbe et. Bir daha terk etme bu sünneti.
Mücahit er;
- BaÅŸ üstüne! der. Tövbe eder.
Sonra mı?
İlk hücumda kale düÅŸer.
Hem de hiç zorlanmadan.
|