Sehl bin Abdullah Tüsteri hazretlerinin “rahmetullahi aleyh”, her duası kabul olur, hangi hastaya dua etse, derhal ÅŸifa bulurdu.
Kendinin de bazı hastalıkları vardı.
Bu yüzden namazlarını özürlü kılardı.
Bir gün, sevdikleri huzuruna geldiler:
- Bir ÅŸey arz edecektik efendim
- Buyurun kardeÅŸlerim.
- Hastalar, sizin duanızla şifaya kavuşuyorlar.
- Allah’ın izni ve ihsanıyle.
- Sizin de birkaç hastalığınız var. Hani diyoruz ki, kendinize de dua etseniz, kurtulsanız bu dertlerden.
Mübarek zat gülümsedi:
- Bunlar dert deÄŸil ki, nimet.
Şaşırdılar:
- Nimet mi efendim?
- Evet, hastalık nimettir. Hem alıştım ben bunlara. Sabredip, sevap kazanıyorum.
O dua ederse…
Bir defa da şehrin valisi hastalandı.
Doktorlar çare bulamadılar.
Yakınları, kendisine bu zatı söyleyip;
- O dua ederse ÅŸifa bulursunuz, dediler. Zira kime dua etse, ÅŸifaya kavuÅŸuyor.
- Öyleyse Onu çağırın! Dedi.
Çağırdılar.
Gelip yanına oturdu.
Vali zor konuÅŸuyordu:
- Sehl-i Tüsteri siz misiniz efendim?
- Evet.
- Bana, hastalığım için dua eder misiniz?
- Ederim ama benim duam sana geçmez. Çünkü zindanlar suçsuz insanlarla, mazlumlarla dolu.
- Ne yapmamı istersin?
- Tamamını sal. Boşalt zindanları.
Vali;
- Hayhay! Dedi.
Ve emir verip boşalttı zindanları.
O zaman dua etti mübarek zat.
Vali o gün ÅŸifa buldu.
Ve bir kese altın gönderdi bu Veliye.
Ama O almadı.
Gönderdi geriye.
Talebeleri şaşırıp;
- Keşke alsaydınız efendim, dediler.
- Neden?
- Fakirlere verirdik efendim.
Dönüp çakıl taÅŸlarına bir nazar etti.
TaÅŸlar “Altın” oldu o anda.
|