İmam-ı a’zam hazretleri "rahmetullahi aleyh" kumaÅŸ ticareti yapardı.
Büyük kervanlarla kumaÅŸ ithal eder, gemiler dolusu ihracat yapardı.
Zengin olduÄŸu kadar cömertti de.
Kazancını talebesi için harcar, bütün ihtiyaçlarını kendisi karşılardı.
Çok zengin olmasına raÄŸmen, bu dünyalıkların zerre kadar yeri yoktu kalbinde.
Nasıl mı?
Bir gün, talebeye ders veriyordu ki, kapı tıkladı.
- Buyurun!
Bir kimse edeble girdi içeri.
Üzüntülü olduÄŸu belliydi halinden:
- Efendim, üzücü bir haberim var size.
- Hayırdır inşallah.
- Sizin malı götüren gemi vardı ya efendim, dün geceki fırtınada batmış. Bütün mallarınız gömülmüÅŸ denize.
İmam hazretleri, eÄŸdi başını önüne.
Tefekkür etti.
Sonra başını kaldırıp;
- Elhamdülillah! Dedi.
Ve hiçbir ÅŸey olmamış gibi dersine devam etti.
Aradan yarım saat geçmemiÅŸti ki, kapı tıkladı yine.
- Buyurun!
Aynı adam girdi içeri.
Bu sefer yüzü gülüyordu.
- Özür dilerim efendim, dedi. Az önce verdiÄŸim haber yanlışmış. Batan gemi sizin deÄŸil, baÅŸkasınınmış.
Hazret-i İmam “rahmetullahi aleyh", yine eÄŸdi başını.
Tefekkür etti.
Sonra başını kaldırıp;
- Elhamdülillah! Dedi.
Lakin talebeler merak etmiÅŸti bu iÅŸi.
Biri kalktı.
- Hocam! Biz bir ÅŸeyi merak ettik de.
- Nedir merak ettiÄŸiniz?
- Her iki habere de “Elhamdülillah” deyip ÅŸükrettiniz. Hikmetini anlayamadık.
İmam hazretleri, derse ara verip;
- Çünkü her iki haberde de hiç mallarımı düÅŸünmedim, buyurdu.
Merakla sordular:
- Neyi düÅŸündünüz efendim?
- Kalbimin halini düÅŸündüm. İlkinde kalbime baktım. Gördüm ki, hiç üzüntü yok. Sevinip ÅŸükrettim. İkinci haberde yine kalbime nazar ettim. Gördüm ki hiç sevinç yok. Åžükrettim yine.
|