Tunus Velilerinden Mahrez bin Halef hazretleri "rahmetullahi aleyh", bir gün ÅŸunu anlattı sevdiklerine:
Zaman-ı saadette on yaşındaki Abdullah, babası bir harpte şehit olunca yetim kalmıştı.
Bunun için kederli ve mahzundu.
Gülmüyor, oynamıyor, ancak oynayan çocuklara uzaktan bakıp içli içli aÄŸlıyordu.
Onun bu halini kimse fark etmese de fark eden biri vardı:
Sevgili Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”.
Bir gün Abdullah yine oynayan çocukları gözü yaÅŸlı olarak seyrediyordu ki, Efendimiz aleyhisselam usulca yanına yaklaÅŸtı.
Ve ÅŸefkatle sordu:
- Evladım, sen niçin oynamıyorsun?
Yavrucağın başı yerdeydi.
Dedi ki:
- Benim babam yok ki, oynayamam.
- Kardeşlerin var mı peki?
- Hayır, kardeşlerim de yok.
Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselam da aÄŸlayıp, mübarek gözlerinden yaÅŸlar süzüldü yanaklarına.
Sonra, şefkatle başını okşayıp sordu tekrar:
- Sen Hasan ve Hüseyini tanıyor musun oÄŸlum?
Abdullah, yine başı yerde cevap verdi.
- Evet, tanıyorum.
- Peki, onlara kardeÅŸ olmak ister misin?
Gözleri parladı birden.
Başını kaldırıp baktığında, Efendimiz aleyhisselamı gördü.
Ve sevinçle cevapladı:
- İsterim ya Resulallah.
Peygamber efendimiz sordu tekrar:
- Peygamberin torunu olmayı da ister misin?
Abdullah iyice neÅŸelendi.
Gözlerinin içi gülüyordu artık.
- Evet, hem de çok isterim.
Efendimiz aleyhisselam;
- Peki öyleyse Abdullah. Sen benim torunumsun. Haydi tut elimden, bize gidelim, buyurdu.
Birlikte eve geldiler.
Abdullah mutluydu artık.
YetimliÄŸini unutmuÅŸtu.
Hane-i saadette yemeÄŸini yedi.
Ve güzel bir elbise giyip koÅŸarak geldi oyun yerine.
Ancak ÅŸimdi çok sevinçliydi.
Yerinde duramıyor; “Ben, Peygamberimizin torunuyum!” deyip, neÅŸeyle hopluyordu.
Öbürleri ona gıbta ile bakıp;
- “KeÅŸke biz de yetim olsaydık da, senin kavuÅŸtuÄŸun ÅŸerefe biz de kavuÅŸsaydık” diyorlardı.
|