| Hindistan Evliyasından Ubeydullah Serhendi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir gün şunu anlattı sevdiklerine:
 Vaktiyle bir Müslüman, birinden tarla satın almıştı.
 Tarlayı sürerken “bir küp altın” çıktı toprağın altından.
 
 Küpü kucaklayıp doğruca gitti mal sahibine ve;
 - Al arkadaş, bu altınlar senin, dedi. Tarlayı sürerken buldum.
 
 Adam kabul etmedi:
 - Hayır kardeşim, alamam.
 
 - Nedenmiş o?
 - Ben bu tarlayı sana sattım. Dolayısıyla bunlar da senindir.
 
 - Ama ben, tarlayı satın aldım. Altındakiler sana aittir.
 - Hayır, sana aittir.
 
 Velhasıl anlaşamayınca, kadıya gittiler.
 Kadı efendi, ikisinin de temiz insanlar olduğunu görünce, sordu birine:
 
 - Senin evlenecek oğlun var mı?
 - Var kadı efendi.
 
 Öbürüne sordu:
 - Senin evlilik çağında kızın var mı?
 - Var efendim.
 
 Kadı efendi, o zaman iki genci evlendirip, bu altınları da onlara vermeyi teklif etti. İki taraf da kabul etti. Görüşmeler ve hazırlıklar yapıldıktan sonra, Kadı efendi iki gencin nikahlarını kıyıp;
 - Bu altınlar da mehir olsun, dedi.
 
 Ve bu hayırlı izdivaçtan, Bayezid-i Bistami hazretleri dünyaya geldi.
 
 Din nasihattır
 
 Sonra sevdiklerine dönerek;
 - Din, nasihattir buyurdu. Herkes, elinde ne imkan varsa, onunla “emr-i maruf” yapmalıdır.
 
 Sonra şunu anlattı:
 Hazret-i Ömer "radıyallahü teâlâ anh", eshab-ı kiramın büyüklerinden birini, bir şehre vali tayin edip, birkaç sahabi ile kendisini uğurlarken ayaküstü nasihat etti:
 
 - Gittiğin yerde sakın Allah’a şirk koşma! Beş vakit namazını kıl! Ramazanda orucunu tut! Zengin olursan zekatını ver ve hacca git!
 
 O gidince, sahabiler;
 - Ey halife! dediler. Bunlar bilinen şeyler. Kaldı ki bu zat, Cennetle müjdelenmiş bir sahabi.
 
 Hazret-i Ömer;
 - Olsun, buyurdu. Din nasihattır. Bildiği şeyler de olsa, en mühim hususları hatırlattım kendisine. Başka ne söyleyebilirdim ki?
 
 |