Ebu Osman-ı Hayri “rahmetullahi aleyh”, hocası Ebu Hafs hazretlerine "rahmetullahi aleyh" ilk gittiÄŸinde yaşı henüz küçüktü.
Huzuruna girip edeple diz çöktü ve;
- Ben okumak istiyorum efendim, dedi.
Hocası onu ÅŸöyle bir süzdükten sonra;
- Evladım sen henüz çok gençsin. Seni okutamam, buyurdu.
Bu cevaba çok üzüldü.
Kalktı ve arka arka çıktı huzurdan.
Çıktı ama bir türlü ayrılmak istemiyordu.
Dönüp dönüp, o kapının eÅŸiÄŸine bakıyor ve;
"Åžu eÅŸiÄŸin dibine bir çukur kazıp içine uzansam. Beni çağırıncaya kadar orada beklesem" diye düÅŸünüyordu.
Ebu Hafs hazretleri, onun bu halis niyetini anlayıp;
- Gel bakalım küçük talip! diye seslendi.
Ebu Osman, sevinçe girdiÄŸi bu yuvadan, “büyük bir alim” olarak çıktı.
Şefkatle yaklaştı
YumuÅŸak, güler yüzlü idi mübarek zat.
Şefkat ve merhametle davranırdı herkese.
Bir gün, bir genç gördü sokakta.
Elinde sazı, sallanarak gidiyordu.
Belli ki içkiyi fazla kaçırmıştı.
Ama bu zatı görünce çok utandı.
Sazını gizlemeye çalıştı eteÄŸine.
Azarlayacak sandı.
Lakin o, şefkatle gence yaklaşıp;
- Evladım, benim günahım seninkinden çoktur, buyurdu. Rabbimizin merhametiyse sonsuz. Tövbe edince, hepsi affolur.
SarhoÅŸ genç, etkilendi bu sözlerden.
Oracıkta sazı kırıp, tövbe etti.
Ertesi gün dergahtaydı sabah erkenden.
Özlettin kendini
Bir genç talebesi de, kötü arkadaÅŸlara uyup derse gelmez olmuÅŸtu.
Lakin suçunu biliyor, görünmek istemiyordu hocasına.
Bir gün, aniden karşılaÅŸtılar.
Eyvaah, saklanacak yer aradı genç.
Ama yoktu.
Azarlayacak diye çok korktu.
Ama düÅŸündüÄŸü gibi olmamıştı. Mübarek zat, tebessümle yaklaÅŸtı gence. Eliyle başını okÅŸayıp, ÅŸefkatle sordu:
- Nerelerdesin evlat! Özlettin kendini.
Genç büktü boynunu:
- Affedin hocam.
- GördüÄŸüme çok sevindim. ÖzlemiÅŸtim. İnsan sevdiÄŸini hep görmek istiyor, buyurdu.
PeÅŸinden;
- Evladım, terk et o arkadaşları! Onlar, aslan ve kaplandan daha zararlıdır. Bizden ayrılma! buyurdu.
Delikanlı;
- BaÅŸ üstüne hocam, dedi.
Ve tuttu sözünü.
Hiç ayrılmadı hocasından.
Dergahın en sadık müdavimi o idi artık.
|