Hazret-i Ali “kerremallahü vecheh”, yumuÅŸak huylu olup, hiç kızmazdı.
Kendinden acizlere acır, şefkatli davranırdı.
SavaÅŸlarda çelik gibi sert olsa da, sulh zamanında yumuÅŸaktı ipek gibi.
Kamber adında bir kölesi vardı ki, severek yapardı her hizmetini.
Bir gün çağırdı onu:
- Kambeer!
…………..
Sesini yükseltti:
- Kambeeer!
………….
Halbuki Kamber iÅŸitiyor, ama bile bile cevap vermiyordu.
Hazret-i Ali merak etti.
Zira biraz önce kapının önünde görmüÅŸtü Onu.
Yedi defa çağırıp da bir cevap alamayınca, dışarı çıktı.
Çıkar çıkmaz, donakaldı hayretten.
Çünkü Kamber, kapının önünde oturuyordu.
Hem de fütursuzca.
Üstelik hiç korkmadı onu gördüÄŸünde.
Hazret-i Ali sordu:
- Kamber, beni duymadın mı?
Umursamaz bir tavırla cevap verdi:
- Duyduum.
- Peki niçin cevap vermedin?
- Sizi imtihan ettim.
- Nasıl imtihan ettin?
- Cevap vermeyince kızacak mısınız? diye denedim sizi.
- Netice?
- Kızmadınız ve kazandınız imtihanı.
Hazret-i Ali gayet sakindi.
- Ey Kamber! Dünyalık ÅŸeyler için kolay kolay öfkelenmem. Ama seni bu imtihana teÅŸvik edeni kızdırayım da gör, dedi.
Ardından da;
- Seni azat ettim. Hürsün artık! buyurdu.
Onu, bu imtihana teşvik eden, şeytandı.
Onu azat ederek, şeytanın belini kırmış oldu.
Yükünü kendi taşırdı
Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh”, çarşıdan bir ÅŸey alsa, eve kendi taşır, vermezdi kimseye.
Hizmetçisi bir gün;
- Siz halifesiniz. Bu gibi basit iÅŸler, size hafiflik verir, diye arzetti.
Cevap olarak;
- Hayır. Bir baba, helalinden kazanıp aldığı bir ÅŸeyi kendi taşırsa, kemalinden hiçbir ÅŸey kaybetmez, buyurdu.
Ve ekledi:
- Hatta her adımına sevap kazanır.
|