İbrahim Havvas hazretleri "rahmetullahi aleyh", Cüneyd-i BaÄŸdadi hazretlerinin "rahmetullahi aleyh" talebesidir. Bir gün, hocasıyla birlikte Hac yoluna çıkarlar.
Çıkmadan, üstadı seslenir ona:
- İbrahim!
- Buyurun efendim.
- Biz ÅŸimdi yola çıkıyoruz. Yol boyunca, birimizin emir olması lazım. Sünnettir. Hangimiz emir olalım?
İbrahim Havvas;
- Siz olun efendim, dedi.
- Ama itiraz istemem.
- EstaÄŸfirullah hocam, ne haddime.
- Emir ben isem, sen bana uyacaksın. Ben ne dersem o olur, tamam mı?
- Tamam efendim.
Ve yola çıkarlar.
Bir müddet sonra yorulur, bir kuyu başında mola verirler.
Üstadı, İbrahim Havvas’a döner:
- Sen ÅŸu gölgede otur bakayım, der.
Kendisi kalkar, çalı çırpı toplar, ateÅŸi yakar, kuyudan su çeker.
İbrahim Havvas çok üzülür:
- Efendim, ben de yardım etseydim, der.
- Hayır, sen otur, buyurur hocası.
- Ama efendim!...
- Ne konuÅŸmuÅŸtuk?
Mecburen susar.
Ama içi içine sığmaz.
Çünkü bütün hizmetleri hocası yapmaktadır.
Yemeklerini yer, yola devam ederler.
Sonra bir yaÄŸmur baÅŸlar.
Hocası, paltosunu çıkarıp onun üzerine tutar.
İbrahim Havvas yine dayanamaz.
- Efendim siz ıslanıyorsunuz, der.
- Olsun, ben böyle istiyorum.
Yine susar.
Çünkü söz vermiÅŸtir.
Hem üstada ne denir?
Ama içinden; "KeÅŸke emir ben olsaydım" diye geçirir.
Haccı eda edip geri dönerler.
Hazret-i Cüneyd, bütün bunları izah için;
- Bak İbrahim, emir olmak böyledir iÅŸte. İlerde sen de emir olursan, benim gibi yap! Her meÅŸakkate sen göÄŸüs ger. Her sıkıntıya sen katlan! Buyurur.
Ve ekler:
- Unutma, idareci, hizmet gören deÄŸil, hizmet edendir. O, herkesten çok çalışır. Kızmaz, sinirlenmez. Maiyyetine yumuÅŸak davranır.
Sonra, şefkatle bakıp sorar:
- Anladın mı evladım?
- Anladım efendim.
|