Asr-ı saadette bir yahudi alimi ve "Habbab" isminde bir oğlu vardı.
Bu güzel yüzlü çocuk, bir gün babasının odasına girdi.
Gizli bölmede bir sandık gördü.
Ama kilitliydi.
“İçinde ne var?” diye meraklandı.
Kilidini söküp, açtı sandığı.
Açar açmaz "Nur" saçıldı etrafa.
Çok ÅŸaşırdı.
“Rüya mı görüyorum?” diye düÅŸündü.
Sandıkta kitaplar vardı.
Nur, en üstteki kitaptan fışkırıyordu.
Aldı o kitabı.
İlk sayfasında;
"Muhammed, Allah’ın habibi ve Peygamberidir. Ne mutlu onu görüp, iman edenlere" yazısını okudu.
O anda aşık oldu o Resule.
Kendi kendine:
"Ey Allah’ın habibi! Åžimdi sen neredesin? Yerde misin, gökte mi? Ah seni bir görebilsem" dedi.
Ve ağlamaya başladı.
Sonra bayılıp düÅŸtü.
Nice zaman sonra kendine geldiğinde, babası başucundaydı.
Merak içinde sordu.
- OÄŸlum, ne bu halin?
- Ben aşık oldum baba.
- Aşık mı oldun? Kime?
- Son Peygamber Muhammed aleyhisselama.
Adam beyninden vurulmuÅŸa döndü birden.
Åžiddetle dövüp, hapsetti karanlık bir hücreye.
Habbab, orada aÄŸlayarak açtı ellerini.
- Ya Rabbi, beni Habibine kavuştur! diye yalvardı.
Gaibden bir ses duydu:
- Onu görmek istiyorsan, ÅŸu yöne doÄŸru yürü! diyordu.
Hücresinden çıkıp, o yöne doÄŸru yürümeye baÅŸladı.
Adeta koÅŸuyordu.
Sanki kuvvetli bir mıknatıs, onu Resulullah efendimiz aleyhisselama doÄŸru çekiyordu. Nihayet Medine’ye varıp, bir evin kapısı önüne çöktü.
YorulmuÅŸtu.
Ev sahibi, onu görüp çıktı kapıya.
- Sen kimsin evladım?
- Adım Habbab. Allah’ın Habibini arıyorum.
O sahabi, kolundan tutup götürdü onu Resulullah efendimize.
Böylece aşık, maÅŸukuna kavuÅŸmuÅŸtu.
Habbab, sevincinden ağlıyordu.
Sonra mı?
“Kelime-i ÅŸehadet”i söyleyip imanla ÅŸereflendi.
"radıyallahü teâlâ anh"
|