Osmanlı devletinin kuruluÅŸ yıllarında Anadolu’da bir İslam alimi vardı.
Seyyid Alaaddin hazretleri “rahmetullahi aleyh“.
O devirde bir rahip, Semerkant’a gelmiÅŸ,
halkın itikadını bozmaya çalışıyordu.
Nasıl mı?
Mesela "İsa Nebi" için "İlah" diyordu.
Haber saldı Semerkant melikine.
- Memleketine münazaraya geldim. Alimleriniz bana cevap verebilirse Müslüman olacağım. Ama cevap veremezlerse, benim haklı olduÄŸum anlaşılır. O zaman her ÅŸeyimi feda edip İslam’ı yıkmak için çalışacağım.
Semerkant hükümdarı Sultan Halid idi.
Alimleri toplayıp söyledi durumu.
Fikir sordu.
Alimler;
- “Emrine amadeyiz”, dediler.
“Hepimiz de ona cevap verecek kudretteyiz”.
Sultan memnun olmuÅŸtu.
Bir gün tayin edildi. O rahiple alimler bir araya geldiler.
Rahip, sordu suallerini.
Ancak ikna edici cevap alamayınca daha da böbürlendi.
Kibrine kibir kattı.
Ve koştu Sultanın huzuruna.
- Alimleriniz bana cevap veremediler, dedi.
Gururu kat kat olmuÅŸtu.
Sultan Halid çok üzüldü.
Alimler hükümdarın huzuruna girdiler.
- Sultanım, Anadolu’da Seyyid Alaaddin adında bir büyük alim var, dediler. Ona haber iletelim. Bu rahibe ancak o cevap verebilir.
Sultan memnun olmuÅŸtu.
- Derhal, dedi. Mektup yazıp, davet edin kendisini.
Acele mektup yazılıp gönderildi.
Ama aynı gün…
Saraya, bir “Yolcu” girdi.
Uzak yoldan geldiÄŸi belliydi.
Ter kan içindeydi.
Cebinden bir mektup çıkarıp verdi Sultan Halid’e.
Sultan açtı mektubu, okuyunca aÄŸladı.
Sevinç ve sürurundan, secde-i ÅŸükre vardı.
Alimler, hayrette kaldı.
- Sultanım, ne yazıyor ki böyle çok sevindiniz? dediler.
Sultan, gözyaÅŸlarını silerken mektubu o yolcuya uzattı.
- Al, oku ÅŸunu, dedi. Åžöyle sesli olarak.
Mektup, Seyyid Alaaddin hazretlerinden geliyordu.
Yolcu okumaya başladı.
Hemen iman etti
Mektup ÅŸöyle:
- Ey Halid, büyük dedem Resulullah efendimiz, rüyada bu fakire görünüp buyurdu ki: "Evladım! Semerkant’da Müslümanlar acilen seni bekliyorlar. Hemen git ve o rahibin ÅŸerrinden kurtar onları".
Ve buyurdular ki:
- "Hem öyle güzel cevaplar veresin ki, o rahip de imana gelsin".
Mektup ÅŸöyle bitiyor:
- İşte ey sultan Halid, Efendimiz aleyhisselam, bize böyle emretti. Kalbiniz rahat olsun. Mektubu, biri ile gönderiyorum. Ben de yarın geliyorum. Selam ederim.
Alimler bunları dinlediler.
Hayretlerinden "Tekbir" getirdiler.
Allahü ekber! Allahü ekber!
Zira Anadolu ile Semerkant arası,
tam "Bir aylık" yoldu.
O yolcu ise bu yolu "Bir gün"de katetmiÅŸti.
Kendi de, "Yarın geliyorum" demişti.
Ve ertesi gün…
Sultan ve adamları, erkenden karşılamaya çıktılar Seyyid Alaaddin hazretlerini.
Az sonra gördüler geldiÄŸini.
Evet, önde beyaz atında Seyyid Alaaddin hazretleri vardı.
Bir grup Veli de ardındaydı.
Sultan Halid ve erkanı hürmeten atlarından indiler.
Seyyid Alaaddin hazretlerini istikbal eylediler.
Mübarek veli, sultanın gözlerinden öptü ve
- Ey Halid, Resulün emriyle geldim, buyurdu. Haydi, o rahibi çağır da münazara edelim.
Ertesi gün camide, bir araya gelindi.
Fakat o da ne?
Rahip, Seyyid Alaaddin hazretlerini görür görmez kelime-i ÅŸehadeti getirip Müslüman oldu hemen.
Hatta eÄŸilip hürmetle öptü ellerinden.
Herkes şaşırmıştı.
- Neden iman ettin? dediler.
Rahip, Seyyid Alaaddin hazretlerine dönerek;
- Dün gece rüyamda gördüÄŸüm zat sizdiniz, dedi. Bütün suallerime, rüyada cevap verdiniz. Hem öyle tatmin ettiniz ki, hiç ÅŸüphem kalmadı.
Ve ilave etti:
Uyanınca söz verdim kendi kendime.
- Neye söz verdiniz?
- Sizi görür görmez iman edeceÄŸime.
|