PadiÅŸah Sultan Ahmet “rahmetullahi aleyh“ , rüya görür bir gece.
Uyanınca üzülür.
Zira rüyasında, "Bir küffâr kralıyla güreÅŸe tutuÅŸmuÅŸ,
ama kendisi sırtüstü yere düÅŸmüÅŸtür".
GörünüÅŸte korkunç bir ÅŸey.
Ama bu, bir rüyadır.
Ve her rüya tabire muhtaçtır.
Kim yapabilir bu tabiri?
Adres bellidir.
Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri.
PadiÅŸah, acele mektup yazar, gönderir bu büyük Veliye.
"Rüyamızın tabiri nedir? diye.
Haberci, mektubu alır.
Süratle dergaha varır.
Tam kapıyı çalacaktır ki, kapı vurulmadan açılır.
Hazret-i Hüdayi, elinde zarfla çıkar kapıya.
Padişahın mektubunu alır,
kendi mektubunu memurun eline tutuÅŸturur.
- Bu, Padişahımızın mektubuna cevaptır, buyurur.
Memur hayretler içindedir.
Zira bir ÅŸey söylemesine lüzum kalmamıştır.
Aldığı cevabı acele sultana ulaştırır.
Mektup ÅŸöyle:
"İnsan vücudunda, en kuvvetli olarak "Sırt" yaratılmıştır. Cansızlarda ise "Toprak". Rüyada bu iki kuvvet bir araya gelmiÅŸtir ki, bu da rüya ilminde "Kuvvet"e iÅŸarettir. Yani padiÅŸahımız "galip gelir" demektir.
PadiÅŸah rahat eder.
Döner vezirlerine;
- Rüyamızın tabiri budur, der.
Ve emreder:
- Hüdayi hazretlerine, "Bin altın" götürülsün hediye.
Vazifeli memur, bir torba altınla düÅŸer yollara.
Bu esnada…
Hazret-i Hüdayi’nin zevcesi "El darlığı"ndan yakınmaktadır beyine:
- Ay efendi, yakında çocuÄŸumuz olacak. Bir bez parçası bile yok yavruyu saracak.
O anda çalınır kapıları.
Memur arzeder altınları.
Tam "bin altın".
Büyük Veli, getirir koyar önüne.
- Al hanım, buyurur. İşte sana dünyalık.
Ve ekler:
- PadiÅŸah göndermiÅŸ, üzülme artık.
|