Seyyid Fehim Arvasi hazretlerinin ”kuddise sirruh“ bir talebesi anlatıyor:
Bir gün çıktım köyümden.
Arvas’a gidiyordum.
İki köy arasında, uzunca bir dere vardı.
İnsanlar, o dereden geçip gidiyorlardı.
Ben Arvas’a giderken biri de Arvas’tan bu tarafa geliyordu.
Yanında hanımı da vardı.
Genç ve güzeldi kadın.
O arada ÅŸeytan vesvese verdi bana.
“Dön de bir bak ÅŸu güzel kadına.”
Dönüp baktım.
Ve Arvas’a vardım.
Seyyid Fehim hazretleri beni görür görmez,
- Müslüman, harama bakmaz, buyurdu.
Ve ekledi:
- Arkadan olsa bile.
AÄŸzından nur çıkıyordu
Abdülhakim Arvasi hazretleri ”kuddise sirruh“ anlatıyor:
Üstadım, bir gece sohbet etmiÅŸti.
Hiç öyle sohbet olmamıştı daha önce.
KonuÅŸtukça sanki nur çıkıyordu aÄŸzından.
Feyiz ve bereket saçılıyordu.
Tesirini kalbimde hissettim.
Hatta yüksek dereceler elde ettiÄŸimi zannettim.
Bu düÅŸünce içinde geçti o gece.
Ertesi gün huzuruna vardım.
Bir elma ağacının altında oturuyordu.
Bana o aÄŸacı gösterip sordu:
- Bu, ne ağacıdır?
- Elmadır efendim.
- Bu aÄŸacın gövdesi, dalları, her dalında da yüzlerce elma var deÄŸil mi?
- Evet.
- Peki bir "meyve kurdu", bu elmalardan birinin içine, oradan da çekirdeÄŸine girdiÄŸini düÅŸün.
- Evet efendim.
- O kurtcağız, o çekirdekten biraz yese, aÄŸacın tamamını yemiÅŸ sayılır mı?
- Sayılmaz tabii efendim.
- Öyleyse bu yolda az bir ÅŸey ele geçirince, hemen "Ben bu iÅŸi bitirdim" dememeli. Ele geçen az bir ÅŸeye kanaat etmeyip, daha yüksekleri istemelidir.
Hatamı anlamıştım.
- Peki efendim, dedim.
|