Bendeniz (Abdüllatif Uyan), üniversitede okurken, Ahmet Mekki Efendi’nin “rahmetullahi aleyh“ yanında çalışıyordum.
O, Kadıköy müftüsüydü.
Ben, müftülük katibi.
Hiç abdestsiz durmazdı mübarek zat.
Yaz aylarında müftülük sıcak olurdu.
Klima da yoktu o zamanlar.
İşte bu yüzden olacak, bazen oturduÄŸu yerde uyukladığı olurdu.
Hani üç beÅŸ dakika kadar.
Ama uyanır uyanmaz, doğruca şadırvana gider, abdestini tazelerdi.
Bu hâl, dikkatimi çekerdi benim.
Hayranlık duyardım.
Gözden çıkan ÅŸua
Bir gün de Kadıköy çarşısının içinde yürüyorduk.
Lokantaların vitrinlerinde çeÅŸit çeÅŸit yemekler sergilenmiÅŸti.
Onları görünce;
- Bak Abdüllatif, bu yemeklerin, yiyene faydası olmaz, buyurdu.
Sordum:
- Neden acaba efendim?
- Çünkü fakir fukara bunları görüyor, ama yiyemiyorlar. Onların gözlerinden çıkan ÅŸua, bu yemeklerin faydasını yok ediyor, buyurdu.
BüyüklüÄŸe bakın!
Müftülükte çalıştığım günlerde, bir müezzin askere gitmiÅŸti.
Fakir ve garipti.
Kimi kimsesi yoktu.
Gitmeden Müftü Efendiye gelip duasını aldı.
O da;
- BirliÄŸine gidince bana adresini yaz! buyurdu.
- Peki efendim, dedi.
Ve bir müddet sonra mektupla bildirdi birlik adresini.
O günlerde komutanı çağırıyor bir gün bunu.
- OÄŸlum, İstanbul’dan para gelmiÅŸ sana, git de al paranı!
Çocuk ÅŸaşırıyor.
- Komutanım, bir yanlışlık olmasın.
- Neden oÄŸlum?
- Benim İstanbul’da kimsem yok ki. Kim bana para gönderecek?
Komutan da merak ediyor.
- Git bak bakalım. KimmiÅŸ gönderen?
Gidip öÄŸreniyor.
“Ahmet Mekki Efendi”ymiÅŸ parayı gönderen.
BüyüklüÄŸe bakınız!
|