Bendeniz (Abdüllatif Uyan), 1965 – 67 yılları arasında, Seyyid Ahmet Mekki Efendi hazretlerinin “rahmetullahi aleyh“ yanında “müftülük katibi” olarak çalışmakla ÅŸereflenmiÅŸtim.
O büyük zattan gördüÄŸüm güzel hasletleri sizlerle paylaÅŸmak istiyorum.
En büyük zevki, talebe okutmaktı bu zatın.
Bir ÅŸeyler öÄŸretmekti Allah’ın kullarına.
Hasta da olsa…
Halsiz de olsa…
ÜÅŸenmez, öÄŸretirdi yine.
Bir gün, evde hasta yatarken, bir talebesi gelip çalıyor kapıyı.
OÄŸlu merhum Medeni bey kapıyı açıyor.
- Buyurun.
Kapıdaki genç arzediyor.
- Ders için gelmiÅŸtim efendim.
- Babam hasta kardeşim. Sonra gelseniz olmaz mı?
Delikanlı boynunu büküyor.
- Peki, sonra gelirim.
Bu konuÅŸmaları içerden duyan büyük zat, sesleniyor oÄŸluna:
- Medeni!
- Buyurun babacığım.
- KimmiÅŸ gelen?
- Bir talebeniz. Ders için gelmiÅŸ. Hastasınız diye geri gönderdim. Sonra gelecek.
Mübarek zat çok üzülüyor.
- Hayır hayır! KoÅŸ çağır, gelsin.
- Ama babacığım...
- Çağır diyorum. İlim öÄŸrenmek için gelen bir talebe, geri çevrilir mi hiç?
Medeni bey koÅŸup çağırıyor genci.
Mübarek zat kalkıyor.
Dersini okutup gönderiyor.
Bu iÅŸin vebali var
Yine bir Pazar günü…
Fatih camiindeki vaazına gitmek için hazırlanırken, muhterem hanımları rica ediyor.
- Efendi, bugün gitmeseniz olmaz mı?
- Neden hanım?
- Hava çok soÄŸuk. Åžiddetli tipi var dışarıda. Hasta olursun.
Mübarek zat giyinmeye devam ederken;
- Yok yok, buyuruyor. Gitmem lazım. Bir Müslüman, vaaz için gelir de beni bulamazsa, bunun hesabını nasıl veririm ahirette? Bu iÅŸin vebali var.
Ve çıkıp gidiyor.
|