Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh“, 60lı yıllarda İstanbul’da Kadıköy müftüsü idi.
Bu satırları yazan (Abdüllatif Uyan) müftülük katibi olarak yanında iki sene kadar çalışmakla ÅŸereflendim.
Maddi durumu iyi deÄŸildi mübarek zatın.
Bir maaÅŸla geçinirdi.
Bununla beraber çok da sadaka verirdi.
Bu, dikkatimi çekerdi benim.
Kadıköy iskelesinden müftülüÄŸe, müftülükten iskeleye gidip gelirken, yol üstünde aralıklarla oturmuÅŸ dilenciler vardı o zamanlar.
Mekki Efendi, bunlara mutlaka bir ÅŸeyler verip sevindirirdi.
Ben ise içimden;
“Bu dilencilere vermese olmaz mı sanki?" diye düÅŸünürdüm.
Bir gün yine öyle düÅŸünüyordum ki, bana baktı ve;
"Essadakatü tedfe’ül belâ ve tezîd-ül ömür" diye bir ÅŸey okudu.
Anlamadım tabii.
O zaman yirmi yaşındaydım.
Üstelik Arapça bir ibareydi bu.
Sordum:
- Bu okuduÄŸunuz nedir efendim?
- Hadis-i ÅŸeriftir.
- Ne manaya geliyor acaba?
- Sadaka, gelecek belaları önler ve ömrü uzatır, demektir. Efendimiz aleyhisselam öyle buyuruyor.
Öyle düÅŸündüÄŸüme piÅŸman olmuÅŸtum.
Tövbe ettim hemen.
Fetva defterini getir!
Ahmet Mekki Efendi hazretlerine dini bir sual sorulduÄŸunda, bazen hemen cevap verir, bazen de;
- Kitaplara bir bakayım. Sen ÅŸu gün gel, cevabını al! derdi.
Bir gün, yine sual soran birine böyle demiÅŸti.
Adam gittikten sonra bazı kitapları açtı, araÅŸtırdı, sonunda bana;
- Fetva defterini getir, buyurdu.
Götürdüm.
Dar, fakat bayağı uzunca bir defterdi.
Soldan saÄŸa doÄŸru, sual soranın ismi, adresi, sual, cevap ve cevabın nereden alındığı gibi birçok bölümleri vardı.
O söyledi, ben yazdım.
Özellikle cevabın hangi kitabın, hangi sayfasından alındığı ilgimi çekmiÅŸti.
Ve çok duygulanmıştım.
Ama Ahmet Mekki Efendi vefat etti.
O defterin de iÅŸi bitti.
Çünkü yeni gelenler, hiç kitaba bakmaz,
kafadan cevap verirlerdi.
|