Hamid-i Aksarayi hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, Kayseri’de yaşıyordu.
Oranın insanına ilim, hikmet saçıyordu.
Bir gün emretti bir talebesine:
- Ankara’da, Numan adında genç bir alim var. Onu bul, buraya davet eyle!
Talebe;
- BaÅŸ üstüne efendim, dedi.
Ve o gün gitti Ankara’ya.
O alimi bulup, hocasının emrini bildirdi kendisine.
"Numan", zahiri ilimleri bitirmiÅŸti.
Çok memnun oldu bu davete.
İkisi birlikte Kayseri’ye döndüler.
Ancak genç Numan, “kendisini çağıran zatı” çok merak ediyordu.
"Kurban Bayramı" günü, nihayet vardı huzuruna.
Hamid-i Aksarayi hazretleri, çok sevdi onu.
Bu yüzden, "Bayram" diye hitab etti kendisine.
İşte bu "Numan", yetişip, "Hacı Bayram-ı veli" oldu.
Kendisini gizlerdi
Hamid-i Aksarayi hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, Bursa’da, insanlardan gizlerdi kendini.
"Halk" içinde "Hak" ile olurdu çok zaman.
DaÄŸlardan merkebiyle odun getiriyor, piÅŸirdiÄŸi ekmekleri bir küfeye doldurup, "Somun! Somun!" diye bağırıp satıyordu sokaklarda.
Onun sesini duyanlar koşar, kapışırdı ekmeklerini.
Zira bir başkaydı o ekmeklerin lezzeti.
İşte bu büyük Veli;
- "Somun! somun!" diye bağırıp ekmek sattığından, "Somuncu baba" diye tanındı halk arasında.
Åžunu piÅŸirir misiniz?
Ve bir gün…
Somuncu Baba fırından çıkıyordu ki, Emir Sultan ile karşılaÅŸtı kapıda.
Emir Sultan, elindeki çömleÄŸi uzatıp rica etti:
- Lütfen ÅŸunu piÅŸirir misiniz?
O da;
- Peki, deyip aldı çömleÄŸi elinden, sürdü fırına.
Ve çabucak çıkarıp, verdi Ona.
İki dakikada pişmişti.
Emir Sultan ÅŸaşırdı böyle çabuk piÅŸtiÄŸine.
EÄŸilip, fırının içine ÅŸöyle bir baktı.
Bir de ne görsün.
Hiç ateÅŸ yoktu fırının içinde.
|