Emir Sultan hazretlerinin ”rahmetullahi aleyh“ talebesinden “Åžeyh Sinan” adlı biri anlatıyor:
Yaşım küçüktü henüz.
Babamla kavun karpuz ekiyorduk bahçemize.
Ama yetiÅŸmiyordu.
Bu yüzden üzülüyorduk.
O sene ektiÄŸimiz de yetiÅŸmeyince, yine çok üzülmüÅŸtüm.
Ve bir gün…
Bostanda, tek başıma oturuyordum ki, at üzerinde bir kimseyi gördüm birden.
YeÅŸil elbiseliydi.
Yüzü nurlu ve sevimliydi.
Bana bakıp;
- Biraz tohumluk çekirdek verir misin? dedi.
Kavun ve karpuzların çekirdeklerinden bir avuç alıp arzettim.
Onları tarlaya saçtı.
Baktım, o saçtığı tohumlar bir anda olgunlaÅŸtı.
Çok ÅŸaşırmıştım.
Hayret içinde ona bakarken;
- Bana bir tane karpuz getir, dedi.
İrisinden koparıp götürdüm.
İkiye böldü.
Yarısını yiyip, diğer yarısını bana verip;
- Bunu, babana ver, dedi. Beni merak edersen, ismim Emir Sultan, yerim Bursa’dır. Babanla seni Bursa’ya bekliyorum.
- BaÅŸ üstüne efendim! dedim.
Bir daha da göremedim kendisini.
KaybolmuÅŸtu ortadan.
Yoksa Hızır mı geldi?
Az sonra babam gelip, bostanı görünce hayretle sordu:
- Yoksa tarlaya Hızır mı geldi oğlum?
- Bilmiyorum baba. Az evvel çok nurlu ve sevimli bir zat geldi. Tohumluk çekirdeklerden istedi.
- Evet.
- Bir avuç verdim. Onları eliyle tarlaya saçtı.
- E?
- O tohumlar, bir anda yetiÅŸip kavun karpuz oldular.
- Peki kimmiÅŸ bu zat?
- Adı “Emir Sultan”mış. Bursa’da yaÅŸarmış.
- Bir ÅŸey demedi mi?
- Sana selam söyledi ve “Babanla seni Bursa’ya bekliyorum” diye de sıkı sıkı tembih etti.
Babam çok duygulanmıştı.
- Emri olur, başım gözüm üstüne, diye mırıldandı.
Hiç vakit geçirmedik.
Bursa’ya gidip “Emir Sultan"ın huzurunda oturduk.
Sohbetiyle ÅŸereflendik.
Babam izin alıp döndü.
Ben o dergahtan ayrılamadım fakat.
|