Ferideddin Genc-i Åžeker hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” zamanında bir tüccar, ÅŸeker yüklü bir kervanı Delhi’ye götürüyordu ki, bu büyük zat onu görüp;
- Çuvallarda ne var? diye sordu.
Tüccar sinsi sinsi gülerek;
- Tuz var, dedi.
Güya alaya almıştı bu Hak dostunu.
O büyük zat da;
- Madem öyle diyorsun, öyleyse çuvalların içindekiler tuz olsun, buyurdu.
Ve yürüyüp gitti tüccar.
Bu sözün hikmetini anlamamıştı o zaman.
Tâ ki, Delhi ÅŸehrine gidip de çuvalları açıncaya kadar.
Oraya varıp da çuvalları açtığında bir de ne görsün?
Tuz ile dolu bütün çuvallar.
Şaşırıp kaldı tabii.
Ve yoldaki hadiseyi hatırladı hemen.
Hatasını anlamıştı.
Oradan tekrar geri dönüp aradı ve buldu bu büyük Veli’yi.
Çok çok özür dileyip;
- Efendim! Kusuruma bakmayın, dedi. Size karşı edebsizlik ettim. Zira çuvallarda ÅŸeker varken, tuz var diyerek yalan söyledim size.
Mübarek zat sordu:
- Åžeker mi vardı çuvallarda?
- Evet efendim, şeker vardı.
- Pekâlâ, madem ÅŸeker vardı diyorsun, öyleyse ÅŸeker olsunlar, buyurdu.
Adam gelip merakla açtı çuvalları.
Bir de ne görsün?
Bütün tuzlar ÅŸeker olmuÅŸ bu defa.
Pişmanlık duyarsa
Bu zat, bir sohbetinde;
- Bir Müslüman bir günah iÅŸlediÄŸinde, eÄŸer piÅŸmanlık duyarsa, bu piÅŸmanlığı onun için bulunmaz nimettir, buyurdu.
- Neden efendim? dediler.
- Çünkü bu piÅŸmanlığı, tövbe demektir. Allah korusun, eÄŸer üzülmek olmaz ve günah iÅŸlemek tatlı gelirse, bu, günaha ısrardır ki, çok tehlikelidir o insan için.
- Nasıl tehlike efendim?
- Yani imanına zarar verebilir mâzallah.
|