Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri anlatıyor:
Yaşım onsekizdi ki, Seyyid Nur “rahmetullahi aleyh” hazretlerinden bahsetti bir arkadaşım.
Bu ismi iÅŸitince, kalbime bir hâl oldu.
Elimde olmadan bir ferahlık ve sevinç kapladı içimi.
Henüz kendisini görmeden, kalbim tutulmuÅŸtu Ona.
Büyük bir iÅŸtiyakla huzuruna vardım.
Daha ilk görüÅŸümde, büyük bir zat olduÄŸunu anlamıştım hemen.
Mübarek cemalinden sanki nur akıyor, sohbetinin feyzleri, cana can katıyordu.
İyice anladım ki: Rabbini arayanlar, Onun himmetiyle çabucak kavuÅŸurlar muratlarına.
Kendi kendime;
“Kalbi hasta olanlar, Onu bir defa görse, kalbi nur ve feyizle dolar” diyordum.
Gaibten gelen sofra
Mazhar-ı Canı Canan hazretleri “rahmetullahi aleyh”, Evliyanın büyüklerindendir.
Bir gün, bazı talebeleriyle yolculuÄŸa çıktılar.
Bir miktar yol gidince, yorulmuş ve acıkmışlardı.
Ama çok da yolları vardı henüz.
Yanlarında yiyecek olmadığı gibi, etrafta hiç ev de yoktu misafir olmak için.
Açlıktan, takatları kalmamıştı.
Güçlükle yürüyorlardı yollarda.
Talebeler; acaba hocamız bu konuda ne düÅŸünüyor diye merak etmeye baÅŸladılar.
Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri anladı onların düÅŸüncelerini.
İçinden;
- Yâ Rabbi, bize sonsuz hazinenden yiyecek gönder, diye yalvardı.
Tam o anda bir sofra geldi önlerine.
Üstünde, çeÅŸit çeÅŸit nefis yemekler vardı.
Afiyetle yiyip, yollarına devam ettiler.
Ancak bir müddet sonra acıktılar yine.
Büyük Veli dua etti.
Bir sofra daha geldi gaibden.
Velhasıl yolculuk boyunca ne zaman acıksalar, önlerine sofra gelir, yiyip devam ederlerdi yollarına.
Bunları yaratan Allahü teâlâdır ki, böyle harikulade iÅŸlere keramet denir.
O, her ÅŸeye kadirdir.
|