Behaeddin-i Buhari hazretleri “rahmetullahi aleyh” anlatıyor:
GençliÄŸimde bir gün hocam Emir Külal hazretlerine gitmiÅŸtim.
Onu çok seviyor, gözüm, Ondan baÅŸkasını görmüyordu.
Birlikte bir yere gidecektik.
Yola çıkmadan bana bir ekmek verip;
- Bunu al, yolculukta lazım olur, buyurdu.
- Peki efendim deyip, ekmeÄŸi alıp çantama koydum.
Sevinçten içim içime sığmıyordu.
Zira hocamın sohbetinden aldığım feyiz ile kalbimden dünya sevgisi çıkmıştı tamamen.
Ayrıca bir İlahi aşka tutulmuştum ki, bu aşkla unutmuştum her şeyi.
Nihayet hocamla birlikte yola çıktık.
Bir müddet sonra vardık bir köye.
Orada, hocamın sevdiklerinden çok fakir biri vardı ki, o kimse evine çağırıp misafir etti bizi.
Ancak dikkatimi bir ÅŸey çekmiÅŸti.
Bir sıkıntın mı var?
Garibin yüzü kızarıyor, çok mahcub olmuÅŸ gibi bir hallere giriyordu.
Bu hali hocam da sezip;
- Senin bir sıkıntın mı var? diye sordu ona.
O, mahcub bir vaziyette;
- Efendim! Her ne kadar sizi evime davet ettim ve size bir ÅŸeyler ikram etmeyi çok istiyorsam da, fakat biraz sütüm var, ekmeÄŸim hiç yok, dedi.
O zaman hocam bana;
- Çantayı aç, buyurdu. O ekmeÄŸe ÅŸimdi ihtiyaç oldu.
- Peki efendim, deyip arzettim ekmeÄŸi.
Böylece kat kat oldu ona karşı muhabbetim.
Vermeye alışın!
Bu zat bir gün sohbetinde;
- Kardeşlerim, kendinizi almaya değil, vermeye alıştırın! buyurdu. Veren el, alan elden hayırlıdır.
Sordular:
- Ya verecek birÅŸeyimiz yoksa efendim?
- Hiç olmazsa tebessüm edin. Güleryüz göstererek ferahlatın insanları.
- Bu da sevap mıdır efendim?
- Elbette. İnsanlara güler yüz göstermek, sadakadır. Dünyada vermeye alışan, ruhunu da kolay verir. Ölürken hiç acı duymaz.
|