Ahmed Namıki Cami “kuddise sirruh” hazretleri, Evliyanın büyüÄŸü, asrının bir tanesiydi.
GençliÄŸinde kötü arkadaÅŸları vardı bu zatın.
Yer içip gezer, bundan baÅŸka bir ÅŸey düÅŸünmezlerdi.
Hatta içki içmeyi âdet edinmiÅŸler, bu maksatla kırk adet küp alıp bir mahzene dizmiÅŸlerdi ki, kırkı da ÅŸarapla doluydu aÄŸzına kadar.
Her gün sırayla biri gider, ÅŸarap getirirdi o mahzenden.
Bir gün de Ahmed Namık’a gelmiÅŸti sıra.
Merkebine binip gitti ÅŸarap küplerinin olduÄŸu mahzene.
Fakat o da ne?
Küplerin kırkı da boÅŸtu.
Kendi kendine;
“Dün, hepsi de ÅŸarapla doluydu bu küplerin” diye düÅŸündü.
ÅžaÅŸkın halde baÄŸ evine yönelip, oradaki ÅŸaraplardan yükledi merkebine.
Fakat merkebi yürümüyordu bu defa da.
Ne kadar dürtüp vurduysa da, gitmiyordu hayvan.
Neler oluyor diye düÅŸünürken bir nida geldi gaibten kulağına.
“Ey Ahmed, iliÅŸme hayvana. Zira yürümesine biz mani oluyoruz”, diyordu.
O anda bir pişmanlık doluştu kalbine.
Secdeye kapanıp;
- Tövbe yâ Rabbi, artık içmeyeceÄŸim, dedi. Ama emir buyur, merkebim yürüsün de mahcub olmayayım arkadaÅŸlarıma.
O anda yürümeye baÅŸladı hayvan.
Nihayet geldi ve ÅŸarapları ortaya koyup, çekildi kenara.
Ben tövbe ettim
Arkadaşları;
- Niçin geri çekildin? dediler. Haydi gel de birlikte içelim.
- Ben tövbe ettim, artık içmeyeceÄŸim.
- Bırak şimdi şakayı da gel sofraya.
- Hayır içmeyeceÄŸim.
- Sende bugün bir haller var. Ne oldu?
O esnada gaibden;
- Ey Ahmed! Al da iç ellerinden, diye bir ses duydu.
Bu emirle alıp içti.
Ancak hayrette kaldı birden.
Zira o içtiÄŸi, ÅŸarap deÄŸil, bal ÅŸerbetiydi.
Doldurup arkadaşlarına da ikram etti ondan.
Onlar da içince, ÅŸaÅŸkına döndüler.
Zira onların içtiÄŸi de ÅŸerbet olmuÅŸtu.
Hepsi, günahlarına tövbe ettiler.
Sonra, ellerine birer odun kütüÄŸü alıp, birer birer kırdılar o kırk ÅŸarap küplerinin tamamını.
|