Seyyid Emir Külal hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” talebesinden biri, bir gece yattıysa da uyuyamadı.
Hocasını düÅŸünüyordu.
Kendi kendine;
Hocamıza gideyim de, bana bir emriniz var mı diye sorayım diye düÅŸündü.
Ve fırladı yataktan.
Gece yarısı gidip girdi hocasının odasına. Ancak gördüÄŸü manzara karşısında çok ÅŸaşırdı.
Zira kalabalık bir cemaat vardı içerde.
Kıyafetlerinden ve yüzlerinin nurundan hepsi de âlim ve Veli zatlara benziyorlardı.
BaÅŸları önlerinde, sessizce oturuyorlardı hocasının karşısında.
Odada ruhani bir hava hakimdi.
Güçlükle yer buldu
Hem öyle kalabalık idiler ki, oturmaya güçlükle yer buldu odanın bir köÅŸesinde.
O da onlar gibi başını eÄŸdi, gözlerini kapayıp beklemeye baÅŸladı.
Az sonra başını kaldırıp baktığında o cemaatin gitmiÅŸ olduÄŸunu gördü hayretle.
Odada, kendisiyle hocası vardı yalnızca.
Huzuruna gidip;
- Efendim, bu gördüÄŸüm hâl nedir? Az önceki cemaat kimlerdi? diye sordu.
Hocası;
- O zatlar, rical-ül gaybdendi, buyurdu. Yani geçmiÅŸ Evliyaların ruhaniyetleriydi. Onlar öyle büyüklerdir ki, öldükten sonra bile dine hizmet ederler.
- Niçin gelmiÅŸlerdi hocam?
- Dinimize hizmet konusunda müÅŸavere edip bazı kararlar aldık. Onların meclisinde sen de bulundun. Bu, çok büyük nimettir evladım, sana müjdeler olsun.
Nasıl yaÅŸarsanız…
Bu zat sık sık;
- Hayat, hayaldir, derdi. Nasıl yaÅŸarsanız, öyle ölürsünüz.
Bir gün de;
- Dün öldü. Yarın henüz doÄŸmadı. Öyleyse bugünü deÄŸerlendirin, buyurdu sohbetinde.
Ve ilave etti:
- Her günü, son gününüz bilin. Böyle olan kimse, Allah'tan korkar, günah iÅŸleyemez.
|