Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri “rahmetullahi aleyh”, çocukken, akranları gibi sokakta oynamıyor, hatta bu oyunlar ona hiç tad vermiyordu.
Bir gün arkadaÅŸları;
- Sen niçin bizimle oynamıyorsun? dediler.
Cevabında;
- Biz bu dünyaya oyun için gelmedik, dedi.
GençliÄŸinde, Hire’ye gitmiÅŸti bir zaman.
Orada Yakub-i Çerhi adını iÅŸitti bir kimseden.
Görmeden çok sevdi Onu.
Onun muhabbetiyle, tutuÅŸtu, yandı kalbi ve Onu görmek için çıktı evden.
Huzuruna girince, çok sevgi ve iltifat gördü.
İşte aradığım bu zat diye geçirdi gönlünden.
İşte yolumuzun rehberi
Yakub-i Çerhi hazretleri “rahmetullahi aleyh” de Onu görür görmez, fark etti kalbindeki cevheri.
Ona, Behaeddin-i Buhari hazretlerinden “rahmetullahi aleyh” uzun uzun anlatıp;
- İşte yolumuzun rehberi bu zattır, buyurdu.
Sonra elini uzatarak;
- Åžimdi kalk, buyurdu. Benimle müsafeha et.
Ubeydullah-ı Ahrar biraz tereddüt edince;
- Yüzüme bak, buyurdu.
Bakınca, cemalini öyle nurlu gördü ki, sarılıp kucaklamak istedi o zaman.
Yakub-i Çerhi hazretleri de Ona;
- Bu eli, Behaeddin-i Buhari “rahmetullahi aleyh” tutmuÅŸ ve; “Senin elin, benim elimdir. Senin elini tutan, benim elimi tutmuÅŸ demektir” buyurmuÅŸtur.
Ve ekledi:
- Bu el, Onun elidir. Haydi müsafeha et. Bu nimet sana nasip oldu.
Hürmet ve muhabbetle öptü elini.
Üç ay hizmet edip, icazet aldı bu büyük Veli’den.
Edeb, haddini bilmektir
Bir gün, gencin biri;
- Efendim, edeb nedir? diye sordu bu zata.
Cevaben;
- Edeb, haddini bilmektir, buyurdu. Yani İslam’ın çizdiÄŸi hududa riayet etmektir.
Ve daha açıkladı:
- Allahü teâlânın emir ve yasaklarını gözetmekten daha üstün edeb yoktur ve olamaz.
|