Behaeddin-i Buhari hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” bir talebesi ÅŸöyle anlatıyor:
Ben, hocamı ilk tanıdığım gün, eski talebelerden biri bana bazı nasihatlerde bulundu.
Son olarak da;
- Yolumuzda, edeb çok mühimdir, dedi. Biz en çok buna riayet ederiz.
Ve ekledi:
- Mesela hocamızın evinden tarafa, bir defa olsun ayak uzattığımız olmamıştır.
Çok hoÅŸuma gitmiÅŸti bu öÄŸütler.
Ve ben de dikkat ediyordum bu nasihatlara.
Ama bir gün gaflete geldim.
Åžöyle ki;
- Dışarıda bir aÄŸaç altında yatıp uyuyordum ki, bir hayvanın ayaklarımı tekmelemesiyle uyanıp fırladım ayaÄŸa.
Tekmeleme yerleri sızlıyordu.
Ne yanlış ettim diye düÅŸünürken anladım hatamı.
Ayaklarımı hocamın evi tarafına uzatmıştım.
Eh, hak etmiştim bu cezayı.
İyi de oldu.
Zira o günden sonra bu hatayı hiç yapmadım artık.
Åžükretmek nasıl olur?
Bir gün de bir talebesi;
- Efendim, Çok ÅŸükür demekle Allah’a ÅŸükredilmiÅŸ olur mu? diye sordu bu zata.
Cevap olarak;
- Hayır, çok ÅŸükür demekle ÅŸükredilmiÅŸ olmaz, buyurdu.
Sordu tekrar.
- Åžükür ne demek öyleyse efendim?
- Åžükür demek, bir nimet ne için verilmiÅŸse, onu o yolda kullanmaktır oÄŸlum.
- Nasıl mesela efendim?
- Mesela göz nimetinin ÅŸükrünü yapabilmek için helal ve mubah olan yerlere bakılır, günah ve haram olan ÅŸeylere bakılmaz. Çünkü göz, güzel ve faydalı ÅŸeylere bakmak için yaratılmıştır. Onunla harama bakılırsa, o nimetin ÅŸükrü yapılmamış olur.
Ve ekledi:
- DiÄŸer azalar da böyledir.
|