Ubeydullah-ı Ahrar “kuddise sirruh” hazretleri, hocası Yakub-i Çerhi hazretlerine üç ay hizmet edip icazet almıştı Ondan.
Başkaları senelerce hizmet ettikleri halde bu nimete kavuşamamışlardı.
Bir gün sebebini sordular kendisine.
Yakub-i Çerhi hazretleri “rahmetullahi aleyh”;
- BaÅŸkaları da Onun gibi gelseydi, onlar da böyle çabuk icazet alırlardı, buyurdu.
Sordular:
- O nasıl geldi ki efendim?
- O, yağını, fitilini hazırlamış olarak geldi. Biz sadece yakmak için ateÅŸ verdik ona.
Binüçyüz çiftliÄŸi vardı
Velhasıl üç ay içinde kalbine nurlar doldu.
Ve yirmidokuz yaşında, Veliyy-i kâmil oldu.
Memleketine dönüp, ziraatle uÄŸraÅŸtı.
Mahsulleri o kadar bereketli oldu ki, binüçyüzden ziyade çiftliÄŸi vardı kendisinin.
Ve her birinde üçer bin amele çalışıyordu.
Anbarına giren ÅŸey, öyle çok bereketlenir ki, bir yılda, sekizyüz bin batman uÅŸur verirdi.
Bu kadar zengin iken, mal sevgisinin zerresi bile yoktu kalbinde.
Herkese o kadar bol ihsanlarda bulunurdu ki, Onun yaptığı gibi kimse yapamazdı.
BaÅŸkaları rahat etsin diye kendisi yüklenirdi her türlü meÅŸakkati.
Tanıdık tanımadık,
Dost düÅŸman, herkesin yardımına koÅŸardı hiç ayırım yapmadan.
Öyle ki, iyilik ve ihsanları dillere destan olmuÅŸtu.
İmanın esası
Bir gün, bazı sevdikleri bu zata gelip;
- Efendim, Muhammed “aleyhisselam”ın, Allahü teâlânın Peygamberi olduÄŸuna inanmak ne demektir? diye sordular.
Cevabında;
- Onun bildirdiÄŸi emir ve yasakların hepsinin, Allahü teâlânın emir ve yasakları olduÄŸuna inanmak, hepsini kabul etmek ve beÄŸenmek demektir, buyurdu.
Sordular:
- Böyle inanan kimse, bunlardan bazılarına uymazsa imanı gider mi efendim?
- Hayır, gitmez.
|