Evliyanın büyüklerinden Mevlana Halid-i BaÄŸdadi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir gün talebesiyle birlikte BaÄŸdat’tan Åžam ÅŸehrine hicret ediyorlardı ki, yolda karşılarına bir soyguncu grubu çıktı aniden.
Haydutlardan biri anlatıyor:
Kafileyi görünce, hücum etmek için hazırlanmıştık ki, o sırada kafileden beyaz kaftanlı biri, beyaz at üzerinde ileri çıktı.
Ve heybetle dikildi karşımıza.
Biz kalabalık olduğumuz halde o kişiden korktuk.
Zira o bir kiÅŸi, yavaÅŸ yavaÅŸ büyüyüp sonunda büyük bir daÄŸ kadar oldu önümüzde.
Nasıl korkmayalım.
Hiç böyle ÅŸey görmemiÅŸtik ömrümüzde.
Korkumuzdan atların üzerinden yerlere yuvarlandık.
Bu iÅŸte bir iÅŸ var dedik içimizden.
Hata ettiÄŸimizi çok iyi anladık.
Sonra o kiÅŸinin yerinde Halid-i BaÄŸdadi hazretlerini gördük.
MeÄŸer gördüÄŸümüz o heybetli kiÅŸi, bu zatmış.
Hürmetle yaklaşıp hep birlikte eman diledik kendisinden.
- Bizi affedin, diye yalvardık.
Affedince bıraktık soygunculuğu.
Talebesi olmakla ÅŸereflendik.
Allah bir kulu severse…
Bir gün bazı sevdikleri;
- Efendim, Allahü teâlânın bir kulunu sevdiÄŸinin alameti var mıdır? diye sordular bu zata.
Cevabında;
- Evet vardır, buyurdu.
- O alamet nedir efendim?
- O kimse hep hayırlı iÅŸlerle meÅŸgul olur. İnsanlar fayda görürler kendisinden.
- SevmediÄŸinin alameti nedir hocam?
- O da malayani ile vakit geçirir. Yani ne dine, ne de dünyaya faydası olmayan boÅŸ iÅŸlerle uÄŸraşır. Daha açık söyleyeyim mi?
- Buyurun efendim.
- Allahü teâlânın bir kimseyi sevdiÄŸine alamet, o kimsenin iyi iÅŸler yapması, sevmediÄŸine alamet ise kötü iÅŸlerle uÄŸraÅŸmasıdır.
|