Mevlana Halid-i BaÄŸdadi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, çok büyük bir Veli idi.
Devrinin bir teki ve asrın müceddidiydi.
Osman-ı zinnureyn’in evladındandır.
Uzuna yakın boylu ve iri yapılıydı.
Buğday benizli, heybetli ve vakarlıydı.
Burnunun orta yeri az yüksek, siyah sakalında çok az beyaz vardı.
GeniÅŸ göÄŸüslü, güler yüzlü idi.
Onun gibi bir Veli az görmüÅŸtü bu alem.
O devirdeki âlimler; Onun gibi bir âlim ÅŸimdi yok demiÅŸlerdir.
Yirmibir yaşında, büyük âlim oldu.
İnsanlar her taraftan koşup toplandılar etrafında.
Tek düÅŸüncesi, Medine’ye varıp Resulullahı “aleyhisselam” ziyaret etmekti.
Zira Onun aşkıyla yanıyordu temiz kalbi.
Bana nasihat eder misiniz
Ve bir gün çıkıp, vardı Medine’ye.
Ziyareti yaptıktan sonra;
“Kendime bir rehber bulsam gerek” diye düÅŸündü.
Kâmil bir Veli bulup ona teslim olmayı çok istediÄŸi günlerde faziletli bir zata rastlayıp;
- Bana nasihat eder misiniz, diye rica etti.
O faziletli zat;
- Kâbe’yi ziyarete gittiÄŸinde edebe aykırı bir ÅŸey görürsen, hemen reddetme, diye öÄŸüt verdi.
- Peki efendim, dedi.
Ve Mekke’ye geldi oradan.
Kâbe’ye sırt çevirmiÅŸ
Kâbe’ye dönüp salevat okurken, birinin, Kâbe’ye sırt çevirmiÅŸ, kendisine baktığını gördü.
BeÄŸenmedi bu halini.
“Utanmadan Kâbe’ye sırt çevirmiÅŸ oturuyor. Beytullah’da hiç böyle edebsizlik olur mu?” diye düÅŸündü kendi kendine.
O kimse ona bakarak;
- Ey kiÅŸi, niçin beni kötülüyorsun? dedi. Bilmiyor musun ki, mümine hürmet, Kâbe’den önce gelir. Bunun için yüzümü sana çevirmiÅŸtim. Hem Medine’deki zatın nasihatını ne çabuk unuttun?
Hemen özür dileyip;
- Beni de talebeniz kabul edin, diye rica etti.
O zat cevabında;
- Senin iÅŸin Hindistan’da hallolur, dedi. Sen acele oraya git.
|